TARIMIN YENi YÜZÜ USLU ZİRAAT
  bitki besin maddeleri ve organik gübre
 

BİTKİ BESİN MADDELERİ VE ORGANİK GÜBRELER

BİTKİ BESİN MADDELERİ

İyonik formda veya organik moleküllerin yapısında bulunan mineral elementlerin

bitkilerde önemli görevleri vardır. Bu görevlerden dikkate değer olanları şöylece

sıralayabiliriz: 1. Hücre duvarlarının ve protoplasmanın yapı maddeleri olmaları, 2. Bitki

hücrelerinin osmotik basınçları üzerine etkileri, 3. Tamponluk ve asitliğe karşı etkileri, 4.

Sitoplasmik zarların geçirgenlikleri üzerine etkileri, 5. Katalitik etkileri, 6. Toksik etkileri, 7.

Antagonistik etkileridir. Bitkilerde bulunan mineral elementlerin miktarı ve çeşitleri, toprakta

bulunan elementlerin miktar ve çeşitleri ile bir dereceye kadar ilgilidir. Bitkilerin değişik

organlarında en az 60 elementin bulunduğu saptanmıştır. Kimyasal elementlerin topluca

gösterildiği periyodik cetvelde ise 92 element bulunmaktadır. Her ne kadar bitkiler, kökleri ile

aldıkları elementler arasında seçim yapma özelliğine sahiplerse de bünyelerinde fazla

miktarda element kapsamakta ve çözünebilir durumda çevrede bulunan çok sayıda elmenti

absorbe etmektedirler. Bitkilerde bulunan elementlerin miktarları bitkinin türü, yaşı, kök

gelişmesi, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısı, toprakta yarayışlı halde bulunan

elementlerin miktar ve çeşitleri, uygulanan çeşitli tarımsal yöntemler, hava koşulları vb. gibi

çok çeşitli etmenlerin etkisi altındadır.

Bitkilerde kuru ağırlığın büyük bir bölümü karbon, oksijen ve hidrojenden oluşmuştur.

Anılan elementleri bitkiler, çoğunlukla karbondioksit ve sudan alırlar. Miktarca dördüncü

sırayı azot alır. Bunu potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor , kükürt vb. elementler izler.

Bitkilerin değişik organlarında çok sayıda elementin bulunmasına karşın, bu

elementlerin hepsi bitki gelişmesi için mutlak gerekli değildir. Bu günkü bilgilerimize göre

bitkilerin gelişmeleri için 17 element mutlak gereklidir. Bitki gelişmesi için mutlak gerekli

olan elementlerden molibden, bakır, çinko, mangan, bor, klor ve sodyum “mikro elementler”;

demir, kükürt, fosfor, magnezyum, kalsiyum, potasyum, azot, oksijen, karbon ve hidrojen ise

“makro elementler” olarak tanımlanmıştır.

Bitki gelişmesi için mutlak gerekli olan ve olmayan elementlerin belirlenmelerinde ele

alınan ölçütler yıllardır tartışılmaktadır. Amerikalı bilim adamlarından Arnon ve Stout (1939)

tarafından ileri sürülen ölçütler geniş kabul görmüştür. Anılan araştırmacıların mutlak

gereklilik ölçütleri şu şekilde özetlenebilir:

a. Bir elementin bitki gelişmesinde mutlak gerekli olabilmesi için noksanlığı

halinde bitkinin vejatatif gelişmesini tamamlayamaması gerekir.

b. Elementin noksanlığı ile ilgili olarak bitkide ortaya çıkan belirtiler yalnızca

o elementin sağlanması ile giderilmelidir.

c. Elementin noksanlığı ile ilgili olarak bitkide ortaya çıkan belirtiler

Kuşkusuz bugün sahip olduğumuz olanaklarla mutlak gerekliliklerini

belirleyemediğimiz elementlerin bulunma olasılıkları vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar

mutlak gerekli olmayan kimi elementlerin , mutlak gerekliliği belirlenmiş elementlerin

görevlerini tam olmasa bile yapabildiklerini ortaya koymuştur. Örneğin kimi hallerde ve

koşullarda potasyumun görevini sodyumun, kalsiyumun görevini stronsiyumun, molibdenin

görevini vanadyumun ve klorun görevini bromun yapabildiği saptanmıştır.

Bitki besin maddeleri kaynağı olarak toprak,

Toprakta yetişen bitkiler birkaç ayrıcalıkla gereksinme duydukları tüm mineral

elementleri topraktan alırlar. Bitkiler mineral maddeleri toprak çözeltisinde çözünmüş halde

bulunan veya toprağın katı fazında adsorbe edilmiş durumda tutulan mineral maddelerden

alırlar. Toprak çözeltisinde eksilen maddeler organik maddenin parçalanması, ahır gübresinin

ve ticaret gübrelerinin toprağa verilmesi veya toprağın katı fazından elementlerin çözeltiye

geçişi suretiyle tamamlanmaktadır.

Toprak çözeltisi ile toprağın katı fazı arasında sürekli bir mineral madde alış verişi

vardır. Toprak çözeltisi, içerisinde çözünmüş halde mineral madde ve gaz bulunan toprak

suyu olarak tanımlanmaktadır.

Bitki beslenmesinde önemli yer tutan besin maddelerinden bazılarının işlevleri ve

noksanlıkları ile ilgili bilgiler aşağıda özetlenmiştir.

AZOT

Azot, bitki gelişmesinde yaşamsal önemi olan bir bitki besin maddesidir. Azotlu

bileşikler bitkilerin kuru ağırlıklarının önemli bir bölümünü oluşturur. Bitkilerde azot organik

ve inorganik şekillerde bulunur. İnorganik şekildeki azotun miktarı organik şekildeki azota

göre çok azdır. Bitkiler azotu genellikle amonyum (NH4

+) ve nitrat (NO3

-) halinde olmak

üzere iki şekilde suda çözünmüş iyonlar olarak alırlar. Bitkiler tarafından azot, gerek nitrat ve

gerekse amonyum halinde absorbe edilmiş olsun bitki bünyesinde azot indirgenmekte ve –

NH2 şekline dönüşmektedir. Daha sonra indirgenmiş azot yağ asitleri ile birleşmek suretiyle

amino asitlerini oluşturmaktadır. Bilindiği gibi amino asitleri proteinleri oluşturmakta ve

dolayısıyla protoplazmanın yapımında rol oynamaktadır. Böylece azot tüm canlı varlıkların

asal yapı maddesi görevini yapmaktadır. Proteinlerin oluşmasındaki rollerinden başka azot

klorofil moleküllerinin yapılarında da yer alır. Klorofil moleküllerinde azot, karbon ve

magnezyum atomlarına bağlı halde bulunmaktadır. Bitkilerin kullanabileceği formlardaki bu

azot topraktaki total azotun %2’si kadardır. Amonyum halinde olanlar nitrat azotuna kıyasla

toprakta daha iyi tutunurlar ve yağışlarla toprak derinliklerine yıkanmaları daha az olur. Nitrat

azotu yağışlarla veya sulama suyu ile kolaylıkla yıkanarak kaybolur.

Azot, doğada oldukça hareketli olan ve atmosfer, toprak ve canlı organizmalar

arasında sürekli dolaşan bir elementtir. Azotun toprakta yarayışlılığını etkileyen faktörler;

1. Azot fiksasyonu

2. Amonifikasyon (Organik maddeden amino azotunun açığa çıkması (aminizasyon)

ve amino azotunun amonyağa indirgenmesi)

3. Nitrifikasyon (amonyumun biyolojik oksidasyon ile nitrata dönüşmesi)

4. Denitrifikasyon (Toprak mikroorganizmalarının nitrat ve nitrit iyonlarını

indirgemesi ve azotun gaz halinde atmosfere karışması)

Pratikte bitkiler daha çok nitrat azotu ile beslenirler. Çünkü tarla koşullarında toprağa

amonyum azotu verilse bile, kısa sürede amonyum nitrifikasyon ile nitrata dönüşmektedir.

Nitrifikasyon ototrof bakteriler tarafından gerçekleştirilir. Nitrifikasyon bakterileri aerobiktir

ve oksijene gereksinim duyarlar. Bu nedenle su altında kalmış veya başka nedenlerle

havalanması iyi olmayan topraklarda nitrifikasyon sınırlanmaktadır. Toprağın sıcaklığı,

pH’sı, drenaj durumu ve su kapsamı nitrifikasyona etkili olan faktörlerdir. Sıcaklık arttıkça

nitrifikasyon artmaktadır. En ideal toprak sıcaklığı 10 – 300C arasındadır. Nitrifikasyon

bakterileri hangi kaynaktan gelirse gelsin tüm amonyum iyonlarını nitrata çevirirler .

Bitkinin türüne, bitkinin yaşına, bitki organlarına vb. bağlı olarak bitkilerin azot

kapsamlarında ayrılılık görülür. Genel olarak kuru madde ilkesine göre bitkilerde total azot %

0.2 ile % 6.0 ve nitrat halindeki azot ise % 0.0 ile % 3.5 arasında değişmektedir. Bitkilerin

azot kapsamları üzerine bitkinin türü ve yaşı önemli etki yapmaktadır. Genç bitkilerin azot

kapsamları olgunluk dönemine yaklaşanlara göre çok daha yüksektir. Olgunluk dönemine

yaklaşıldıkça bitkilerin azot kapsamlarında azalma, proteine göre karbonhidratların daha fazla

bitkide toplanmasıyla ilgilidir. Bitkinin genç organlarında azot, yaşlı organlarına göre daha

fazladır. Bu durum daha önce de açıklandığı gibi azotun bitkide mobil (hareket edebilir) halde

olmasıyla ilgilidir.

Topraklarda Azot Şekilleri

1. Elementel azot : Elementel azot (N2) toprak havasında gaz halinde ve toprak

suyunda ise çözünmüş halde bulunur. Elementel azot azot fikse eden

mikroorganizmalarla birlikte (simbiyotik) yaşam sürdüren bitkiler için doğrudan

önemlidir.

2. İnorganik azot bileşikleri: Toprakta bulunan inorganik azot bileşikleri nitroz oksit

(N2O), nitrik oksit (NO), azot dioksit (NO2), amonyak (NH3) , amonyum (NH4

+),

nitrit (NO2

-) ve nitrat (NO3

-) dan oluşur. Bu bileşikler içerisinde ilk dört tanesi gaz

halinde olup normal koşullar altında toprakta belirlenemez miktarlarda bulunur.

Son üç azot bileşiği (NH4

+, NO2

- ve NO3

-) toprak çözeltisinde iyonik formda

bulunur.

3. Organik azot bileşikleri : Topraklarda bulunan organik azot bileşikleri çoğunluk

protein özelliğindedir. Mikrobiyal parçalanma sonucu organik azot bileşikleri

inorganik azot bileşiklerine ya da elementel azota dönüşür.

Azot Noksanlığı

Bitki büyümesi ve ürün üzerine önemli etkileri olması nedeniyle, bu elementin

yetersizliğinde büyüme hızla durmakta ve klorofil parçalanmakta ve klorozlar ortaya

çıkmaktadır.Bu belirtiler bitkilere veya toprağa N uygulaması ile giderilebilmektedir.

Noksanlığın şiddetine bağlı olarak bitki boyu kısalmakta, gövde

incelmektedir.Tahıllarda kardeşlenme azalmakta, yaprak gelişimi engellenmekte, özellikle

genç yapraklar küçülmektedir. Noksanlıktan dolayı bitkide karbonhidrat birikimi kırmızı,

kırmızımsı-mor renklenmeye yol açmaktadır.

Azot kolaylıkla hareketli hale geçebilen ve taşınabilen bir besin maddesi olduğu için

noksanlık ileri aşamalarda görülürse yaşlı yapraklarda protein parçalanmakta ve amino asitler

büyüme yerlerine gönderilmektedir. Bu nedenle noksanlık önce yaşlı yapraklarda ortaya

çıkmaktadır. Aşırı yağmurlar, yağmurlama sulama, ışık intensitesinin yüksek oluşu

noksanlığı teşvik eden faktörlerdir.

Azot eksikliği görülen topraklar ;

- Kumlu topraklar,

- Aşırı derecede yağış alan ve fazla sulama yapılan topraklar,

- Organik madde içeriği düşük olan topraklar

- Uzun süre azotlu gübre kullanılmadan üretim yapılan topraklardır.

Azot Fazlalığı

Azotlu gübrelerin aşırı miktarlarda kullanılması vejetatif gelişmeyi artırmaktadır.

Azotun aşırı olduğu durumlarda başak ve dane oluşumu olumsuz yönde etkilenmektedir.

Karbonhidrat ve azotlu bileşiklerin dengesindeki bozulmalar sebebiyle bitkilerin destek

dokuları zayıflamakta ve bu koşullarda yoğun yağmurlar tahıllarda yatmaya sebep olmaktadır.

Aşırı miktarlarda azotla beslenen bitkilerin dokuları yumuşak bir hal almaktadır. Böylece

bitkiler enfeksiyona karşı duyarlı bir hale gelmektedir. Aşırı azotla beslenen bitkilerin renkleri

koyu mavimsi – yeşil renk almakta, geniş ve su kapsamı yüksek yapraklar oluşmakta, vejetatif

gelişmenin fazlalığı ile toplam bitki ağırlığındaki artışa rağmen tohum ve meyve ürününde

azalma görülmektedir.

Meyvelerin ve sebzelerin depolama özellikleri azalmakta, aşırı NH4 ve NO3 birikimi

özellkle yaprak kenarlarında kloroz ve nekrozlara sebep olmaktadır.

Düşük pH lı topraklarda yüksek miktarlarda uygulanan amonyumlu gübreler özellikle

nitrifikasyonun yavaş olduğu koşullarda bitkilere zarar verebilmektedir. Azot fazlalığında

bitkilerin dona dayanıklılığı azalmaktadır. Bitkilerde aşırı miktarlarda biriken nitrat, nitrat

zehirlenmesine yol açarak özellkle çocuklar ve geviş getiren hayvanlar için tehlike

yaratmaktadır. Sebzelerde pek çok ülkenin kabul ettiği maksimum nitrat limiti 3500 - 4000

ppm’ dir.

FOSFOR

Bitki için en önemli besin maddelerinden biridir. Topraktaki total miktarı genellikle

%0.02 ile 0.14 arasında değişmekte olup azot ve potasyum gibi diğer bitki besin maddelerine

nazaran daha azdır. Bitkilerin yararlanabildiği fosfor miktarı ise çok daha az olup bu

değerlerin yaklaşık olarak %1-2’si kadardır.

Fosfor toprakta organik ve inorganik olmak üzere iki şekilde bulunur. Bitkiler toprak

suyunda çözünmüş olarak bulunan inorganik ortofosfatlardan yararlanırlar. Topraktaki bitki

ve hayvan artıklarının terkibinde bulunan organik fosfor, toprağın fosfor deposu olarak

düşünebilir. Bu fosfordan bitkilerin yararlanması için toprakta organik maddenin

parçalanması gerekmektedir.

Fosforun bitki terkibindeki miktarı genellikle kuru ağırlığın %0.2’si ile %0.8’i arasında

değişmektedir. Fosfor bakımından fakir topraklarda yetişen bitkilerde bazen bu miktar

daha da az olmaktadır. Fosfor bitkinin dane ve meyvelerinde, yaprak ve diğer kısımlarına

nazaran daha fazla bulunur.

Bitki gelişmesinde fosforun önemi

Genel olarak fosfor, bitkiler için:

- Hücrede oluşan enerji taşınım reaksiyonlarında,

- Karbonhidratların parçalanmasında,

- Polisakkaritlerin sentezinde,

- Fotosentezde,

- Kök gelişiminde,

- Gelişme ve Olgunlaşmada,

- Hastalıklara dayanıklılıkta, olumlu etkilere sahiptir

Bitkiler fosforu asal olarak primer orta fosfat iyonu H2PO4

- , halinde absorbe ederler.

Sekonder orta fosfat iyonu, HPO4

2- halinde absorbe edilen fosfor çok azdır. Son yapılan

araştırmalara göre bitkiler, pirofosfat ve metafosfatlar gibi öteki fosfor şekillerini çok az da

olsa absorbe etmektedir.

Bitkiler gereksinme duydukları fosforun çok büyük bir bölümünü toprak çözeltisinden

ve çok küçük de olsa bir bölümünü doğrudan toprağın katı fazından alırlar. Toprak

çözeltisinde azalan fosfor toprağın katı fazı tarafından hemen ilk düzeyine getirilir. Bu

duruma göre toprak çözeltisi ile toprağın katı fazı arasında öteki bitki besin maddelerinde

olduğu gibi fosfor için de sürekli bir denge vardır.

Fosfor bitkilerde nükleik asidin, fitinin ve fosfolipidlerin yapı maddesidir. Bitkilerde

döllenme organlarının tam olarak gelişebilmesi için fosfor gerekli bir elementtir. Bitkilerin

erken olgunluğa erişebilmeleri yeteri kadar fosforun bulunmasıyla sağlanır. Oluşmalarında

temel madde olan fosfor tohum ve meyvelerde fazla miktarda bulunur. Kök gelişmesi yeteri

kadar fosforun bulunması ile sağlanır.

Bitkiler gereksinim duydukları fosforun tamamına yakın bir bölümünü gelişmelerinin

ilk dönemlerinde alır ve bunu çeşitli organlarında biriktirirler. Gelişmenin sonlarına doğru

fosfor tohuma veya meyveye aktarılmakta ve orada birikmektedir.

Bitkilerde fosfor, azot ve potasyuma göre çoğunlukla daha az miktarda bulunur.

Bitkilerin fosfor içeriği kuru maddenin % 0.1 – 0.5’i arasında bulunmaktadır. Fosfor

enerji depolanması ve taşınması, karbonhidrat ve protein metabolizması, fotosentez,

fosforilasyon gibi sentezleme ve enerji bakımından zengin fosforlu bileşiklerin parçalanması

ile yürütülmektedir. Enzim ve koenzimler de fosfor içermektedir. Fosfor toprakta hareket

yeteneği çok az olan bir elementtir ve gübrelerle toprağa verilen fosfor kısa sürede fiksasyona

uğrayarak yarayışsız hale geçmektedir. Bu nedenle fosforlu gübreler köke en yakın bölgeye

yani kök derinliğine verilmelidir.

Fosfor noksanlığı

Fosfor eksikliği yaratan topraklar ;

- Organik madde içeriği düşük olan topraklar

- Üst toprağın erozyonla kayba uğradığı alanlar

- Yağışlı bölgelerde demir ile zengin topraklarda, demir fosfat birikmiş (çözünemez

formda) topraklar,

- Kurak bölgelerde ve kireçli topraklarda, kalsiyum fosfat birikmiş (çözünemez

formda) topraklar,

- Uzun süre fosforlu gübre kullanılmadan üretim yapılan topraklardır.

Fosfor noksanlığına ait belirtiler görsel olarak hemen hemen her bitkide

tanımlanmasına rağmen, diğer besin maddelerinin aksine oldukça karakteristik ve aynı

zamanda tanısı da en güç olanıdır. Büyümede gerileme dikkate alınmazsa, noksanlık durumu

sanki bitki yeterli besleniyormuş görüntüsünü andırmaktadır. Bu durum fosfor noksanlığına

ait tanının neden güç olduğunun bir kanıtıdır. Genel olarak ve özellikle sebzelerde kuru

maddenin % 0.2 sinde az miktarlarda bulunan fosfor bitkide fosfor noksanlığını ifade

etmektedir.

Toprak sıcaklığı, nem içeriği, strüktür gibi toprak özellikleri ve bitkilerin fosfordan

yararlanma bakımından genetik farklılıkları gibi faktörler nedeniyle, bitkide P noksanlığı, her

zaman toprakta elverişli P’un yetersiz olduğu anlamına gelmektedir.

Topraklarda fosfor, Ca, Fe, ve Al-fosfatlar, Fe ve Al-oksitler, hidroksitler ve

hidratoksitler yüzeyine adsorbe edilmiş şekilde, organik fosfor bileşikleri (fitat) ve H2PO4

- ve

HPO4

-2 formunda toprak çözeltisinde bulunmaktadır.

Topraktaki P formları dinamik bir denge içinde olup, bu denge, pH, karbonat,

seskioksitler, kil, humus, ağır metaller, nem durumu, su/hava oranı, sıcaklık ve mikrobiyal

aktivite gibi pek çok faktöre bağlı olarak topraktan toprağa değişiklik göstermektedir.

Toprak çözeltisinde 0.4-8.0 kg/ha oranında çözünmüş P genel olarak bitki ihtiyacını

karşılayacak düzeydedir. Buna rağmen yoğun bitkisel üretim ve aşırı azot kullanımına bağlı

olarak artan üretim sonucunda topraklarda P noksanlığı görülebilmektedir.

Asit topraklarda P noksanlığı Al toksisitesinin bariz bir belirtisidir. Bu topraklarda

noksanlık kireçleme ile kaybolmaktadır.

Bitkilerin P alımı kuraklık ve düşük sıcaklık koşullarında azalmaktadır. Bu koşullarda

çıkan noksanlık sıcaklık ve nemin artmasıyla kaybolmaktadır. Buna ilave olarak oksijen

noksanlığında P alımı engellenmektedir. Bu durum özellikle kompakte olmuş topraklarda

görülmektedir.

Bitkilerin P alımı topraklardaki P formlarına, bitki çeşidine, bitkinin katyon

absorbsiyon özelliğine, kök gelişmesine, kök tüylerinin uzunluğuna, mikoriza’nın varlığı gibi

faktörlere bağlıdır. Bunlara ilave olarak kimi bitkilerin beslenme durumuna bağlı olarak

özellikle rizosfer pH’sında yaratmış olduğu değişikliklerde P alımında etkili olmaktadır.

Fosfor noksanlığında büyüme gerilemekte, tahıllarda yaprak uçları aşağı doğru

sarkmakta, yapraklar dik duramamakta, özellikle erken dönemde koyu mavimsi yeşil renk

oluşumu, yaprak büyümesi yavaşladığı için bu arada klorofil sentezi devam ettiğinden yaprak

rengi normale göre daha koyu renk almaktadır. Bitkide antosiyanin sentezi arttığından

kırmızımsı menekşe renk oluşumu ve ileri dönemde kahverengi nekrotik beneklerin oluşumu

görülmektedir. Noksanlık ilk önce yaşlı yapraklarda ortaya çıkmakta, meyvelerde şekil

bozukluğu ve dona dayanıklılık azalmaktadır.

POTASYUM

Bitkiler tarafından en çok kullanılan elementler arasında üçüncü sırada yer almaktadır.

Toprakta potasyum üç şekilde bulunur.

- Minerallerin yapısında (bağlı)

- Kolloidler tarafından inorganik ve organik formda adsorbe edilmiş (değişebilir

formda)

- Toprak çözeltisinde (serbest iyon halinde) bulunur.

Büyük bir kısmı minerallerin yapısında bulunur ve bitkiler bundan yararlanamaz.

Bitkiler toprak çözeltisindeki potasyumu en kolay bir şekilde alırlar. Değişebilir formdaki

potasyum ise toprakta negatif yük taşıyan inorganik ve organik kolloidlere bağlanmıştır.

Ancak diğer katyonlarla yer değiştirdiği zaman toprak çözeltisine geçer ve bitki bundan

yararlanabilir.

Potasyum bitki büyümesi ve çoğalması için önemli bir besin maddesidir. Dünyadaki

birçok ülkede ve özellikle yurdumuz topraklarında genellikle yeteri kadar potasyum

mevcuttur. Topraklarda % 0.3 ile % 3 arasında değişen miktarlarda total potasyum vardır.

Zamanla topraktaki bu potasyum yarayışlı hale gelmektedir. Yurdumuz topraklarında bir

dönüm sahada genellikle 80 ile 200 kilo arasında bitkilere yarayışlı potasyum bulunmaktadır.

Bu her sene ekilecek bitki ihtiyacını karşılayacak durumdadır. Bu nedenle yurdumuzda

potasyumlu gübre, ancak toprak analizleri ile potasyum eksikliği tespit edilen tarlalarda

kullanılmalıdır.

Potasyum bitkinin bilhassa genç yapraklar, kök uçları, tomurcuklar gibi genç ve çabuk

büyüyen kısımlarında, tohum ve diğer yaşlı kısımlara nazaran daha fazla bulunur.

Potasyum bitki içerisinde devamlı olarak bitkinin bütün hayat süresince hareket eder,

yaşlı organlardan ihtiyacın daha fazla olduğu genç kısımlara taşınır.

Potasyum bitki dokularında yüksek miktarda bulunur. Genel olarak bitkinin potasyum

konsantrasyonu %1-6 arasında değişmektedir. Membranların potasyum geçirgenliği yüksek

olduğundan bitkilerin potasyum alımı oldukça hızlıdır. Potasyum bitkiler tarafından “K+

iyonu şeklinde alınır. Potasyum bitkide;

- Meristematik gelişme

- Enzim aktivasyonu

- Protein sentezi

- Fotosentez

- Bitki su rejimi gibi fizyolojik olaylar üzerine etki etmektedir.

Potasyum Noksanlığı

Potasyum noksanlığı genel olarak Katyon Değişim Kapasitesi (KDK) düşük asit

topraklarda görülmektedir. Üç tabakalı kil minerallerini içeren topraklarda bitkiler tarafından

aşırı sömürme nedeniyle potasyum kaybı söz konusu olmaktadır. Potasyum noksanlığı aynı

zamanda organik topraklarda da sık görülmektedir.

Bitkilerin K alımı, potasyumun toprakta difffüzyon ve kitle hareketine bağlı olmakta

kuru periyotlarda elverişliliği düşmektedir. Toprağın K durumuna bağlı olarak kireçleme

bitkilerin potasyum alımını artırabilmekte veya azaltabilmektedir. Potasyum bakımından fakir

topraklarda Ca ve K, NH4 ve K arasındaki antagonizm dikkate alınmalıdır.Topraklarda K:Mg

oranı da önem taşımaktadır. Çünkü bu elementlerin birinin diğerine göre fazlalığı bitki

gelişmesini etkilemektedir. Bu oran 2:1 ile 5:1 arasında olmalıdır.

Potasyum bakımından fakir olan topraklarda K noksanlığının ortaya çıkışı yetiştirilen

bitkinin çeşidine bağlı olarak değişmektedir. Potasyum noksanlığında biyokolloidler

etkilenmekte ve enzim reaksiyonları bozulmaktadır. Noksanlıkta gözle görülebilir belirtiler

ortaya çıkmasa da sıcak koşullarda bitkilerin turgorunun bozulması ve stoma

metabolizmasındaki bozukluktan dolayı solma görülmektedir. Potasyum noksanlığında

büyüme başlangıçta az etkilenmekte ve sonraları tamamen durmaktadır. Potasyum mobil

durumda bir element olmasına rağmen yaşlı yapraklardan genç yapraklara veya gövdenin

büyüyen meristematik dokularına mobilizasyonu her zaman yeterli olamamaktadır. Bu

nedenle K noksanlığında boğum araları kısalarak bodurlaşma meydana gelmektedir. Kereviz

ve şeker pancarı gibi dikotiledon bitkilerde noksanlıkta rozetleşme görülmekte, oysa patates

ve fasulyede görünüm çalımsı bir hal almaktadır. Büyümede yavaşlama nedeniyle yaşlı

yapraklar yeterli K ile beslenen bitkilere göre daha küçük olmaktadır.

Genelde yapraklar renklerini korurken bazen koyulaşmakta, mavimsi yeşil renk

almaktadır. Birim alana düşen klorofil miktarı arttığı için yapraklarda renk koyulaşmaktadır.

Büyümede gerileme yaprak kenarlarından başlaması nedeniyle yaprak kenarları yukarı doğru

kıvrılmakta yapraklarda dalgalanmalar meydana gelmektedir. Potasyum noksanlık belirtileri

ilk önce yaşlı yapraklarda ortaya çıkmaktadır. Plasmada dehidrasyon, putrescin veya

peroksidaz gibi toksik maddelerin akümülasyonu nedeniyle hücreler ve dokular aniden

parçalanarak ölmektedir. Bu zararlanmalar yaprak ucundan başlayarak kenarlarına doğru

devam etmektedir. Potasyum noksanlığında tipik nekrotik belirtiler beyaz, sarı veya

kahverengi, toplu iğnenin başı büyüklüğünde renkli noktaların belirmesinden sonra

çıkmaktadır.

Noksanlığın şiddeti arttıkca nekrotik benekler yaprağın orta kısmına doğru

yayılmaktadır.

Patates bitkisinde siyah benek hastalığı K noksanlığından kaynaklanan fizyolojik

mekanizma bozukluğundan dolayı ortaya çıkmaktadır.

Potasyum Fazlalığı

Potasyum toksisitesi nadir görülen bir durumdur. Bu durum ancak aşırı K ile

gübrelenen ve özellikle anyonu Cl olan K tuzu ile gübrelenen koşullarda ortaya çıkmaktadır.

Potasyum fazlalığı Mg, Ca, B, Zn, Mn noksanlıklarına sebep olabilmektedir. Potasyum

fazlalığı meyve kalitesini olumsuz etkilemekte, ayrıca arasındaki interaksiyon nedeniyle

elmalarda acı benek görülebilmektedir.

KALSİYUM

Kalsiyum bitkiler ve hayvanlar için en önemli besin maddelerinden biridir.

Yapraklarda fazla miktarda kalsiyum vardır. Fosfor ve potasyumun tersine kalsiyum yaşlı

yapraklarda gençlere oranla daha çoktur. Hücre zarı yapısında, hücre protoplazmasında ve

hücre içerisindeki bazı proteinlerin terkibinde bulunmaktadır. Kalsiyum, hücre bölünmesinde,

tohum çimlenme oranının artmasında rol oynamaktadır.

Kalsiyumun toprak çözeltisindeki miktarını, kalsiyum içeren minerallerin yanında

organik ve inorganik toprak kolloidlerince adsorbe edilmiş kalsiyum miktarları da etkiler.

Topraklarımızın kireç kapsamlarının yüksek oluşu nedeniyle kalsiyum içerikleri de yüksektir.

Bitkilerde kalsiyum %0,1-5 arasında bulunmaktadır. Bitkilerin kalsiyum alımı oldukça

düşüktür. Kalsiyum alımı, kökler tarafından daha hızlı alınabilen NH4+ ve K+ gibi katyonlar

tarafından engellenebilmektedir. Kalsiyum bitkiler tarafından iyonik (Ca+2) formda aktif

olarak absorbe edilir. Meyvedeki miktarı vejetatif aksama göre daha az bulunmaktadır.

Kalsiyumun hücre duvarlarının stabilitesi, hücre büyümesi ve salgısı prosesleri, membran

stabilitesi, katyon-anyon dengesi ve osmotik regülasyon gibi fizyolojik işlevler üzerine

olumlu etkisi vardır. Kalsiyum fito hormonların aktivitelerini düzenlemek için

gerekmektedir. Kalsiyum iyonları ve indolasetikasit (IAA), hücrelerin sürekliliğini ve

farklılaşmasını sağlamaktadır. Kalsiyum noksanlığında strüktürel stabilite bozulduğundan

geniş ve farklılaşmamış hücrelerin oluşumu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kalsiyum hücre

bölünmesinde gerekmektedir. Kalsiyumun hücre duvarının yapısı üzerine gövde ve kökte

meristematik dokuların genişlemesi üzerine etkisi başka bir element tarafından

karşılanamamaktadır.

Kalsiyumun düşük konsantrasyonlarının iyon alımında olumlu etkileri olmaktadır

Bununla birlikte kalsiyumla beraber bulunan anyonunda iyon alımına etkisi bulunmaktadır.

Örneğin kalsiyum klorür potasyum alımını artırırken, kalsiyum sülfat potasyum alımını

azaltmaktadır. Yüksek miktarlarda bulunan kalsiyumun antagonistik etkisi nedeniyle diğer

katyonların alımı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu durum özellikle ağır metal

toksisitesinde bir avantajdır.

Kalsiyum yetersizliğinde kökler yeteri kadar gelişememekte, kısalmakta ve

incelmekte, kahverengi renk almakta ve uç kısımlardan başlayarak ölmektedir.

Kalsiyum hücre büyümesini düzenlemekte, hücre duvarlarının elastikiyeti ve

stabilitesini sağlamakta, metabolik aktiviteyi artırmakta beslenme ortamından solunumla

açığa çıkan karbondioksiti bağlamakta, düşük sıcaklık, yüksek sıcaklık, tuzluluk gibi ekstrem

koşullara dayanıklılığı artırmaktadır.

Kalsiyum Noksanlığı

Gübre olarak N, P ve K tüketiminin giderek artmasına karşın, kalsiyumlu gübreler pratikte

gübreleme pratiği içinde yer almamaktadır. Toprak pH’sı çok düşük olmadıkça bitkiler için

yeterli kalsiyum topraklarda bulunmaktadır. Bununla birlikte aşırı N, P, K lı gübre tüketimine

bağlı olarak üründe artış, kalsiyuma olan ihtiyacı artırmaktadır. Ayrıca artan miktarlarda

azotlu gübre kullanımına bağlı olarak toprakların asitleşmeleri sonucu toprakların kalsiyum

potansiyeli zayıflamaktadır. Gerçek kalsiyum noksanlığı ile toprakların kireç kapsamındaki

düşüklüğe bağlı olarak ortaya çıkan kalsiyum eksikliğini birbirinden ayırmak gereklidir.

İkinci koşul yani toprağın Ca içeriğinin düşüklüğü daha önce de bahsedildiği gibi toprağın

asitleşmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte asit topraklarda bile bitkilerin

ihtiyaçlarıı karşılayabilecek düzeyde kalsiyum bulunmaktadır. Topraklarda “1me/L”

düzeyindeki kalsiyum bitkiler için yeterli bir düzeydedir.

Asit topraklarda bitki gelişmesinin zayıf olmasının nedenleri; P ve Mo’ nin

immobilizasyonu, Mg ve K’ un alınabilirliğinin azalmasıdır. Bunlara ilave olarak B, Zn, Cu,

Fe, Ni, ve diğer mutlak gerekli olmayan metalik iyonların elverişliliğinin artmasıdır. Asit

topraklarda özellikle Mn +2 ve Al+3 iyonlarının aşırı miktarlarının toksisiteye sebep olmasıdır.

Kalsiyum noksanlığı, toprakların asit koşullarda bile yeterli kalsiyum içerdiği dikkate

alınırsa, ancak ekstrem koşullarda ortaya çıkabilmektedir. Sulama suyunun veya gübrelerin

aşırı N, K ve Mg içermesi kalsiyum noksanlıklarına sebep olabilmektedir. Sebzelerde

yaprağın kritik kalsiyum konsantrasyonu % 0.8 olarak kabul edilmektedir. Kalsiyum

noksanlığının belirtileri ilk önce genç yapraklarda veya büyüme uçlarında ortaya çıkmaktadır.

Noksanlık durumunda bitki büyümesi gerilemekte ve çalımsı bir hal almakta, genç yapraklar

küçülmekte, yaprakuçları ve kenarları yukarı doğru kıvrılmakta, yaprak kenarlarında klorozlu

benekler ve nekrotik lekeler belirmektedir. Elmalarda acı benek, domateste çiçek burnu

çürüklüğü, kereviz ve lahanada iç kararması v.s Ca eksikliğinden ileri gelen zararlanmalardır.

Ca eksikliği aslında bitkiye Ca taşınımının, herhangi bir nedenle engellenmesi sonucunda

ortaya çıkan fizyolojik kökenli bir bozukluktur. Kök oluşumunu ve aktivitesini engelleyen

düşük sıcaklık, yetersiz havalanma, aşırı sulama veya dengesiz sulama gibi nedenlerle

transpirasyon akışında meydana gelen düzensizliklerle Ca taşınımı engellenmekte ve eksiklik

ortaya çıkmaktadır. Floem dokusunda immobil olan Ca, meyve oluşum döneminde meyveye

taşınamaz ve eksiklik ortaya çıkar. Bu nedenle yaprakların analizleri ile Ca eksikliği hakkında

fikir sahibi olunamaz. Topraktan alınan Ca ksilem yolu ile yukarıya taşınırken yaprak, meyve

rekabetini yaprak kazanır ve Ca yaprağa alınır bu nedenle önce meyvelerde eksiklik ortaya

çıkar.

Toprağın NPK ile aşırı gübrelenmesi, KDK’nın düşüklüğü, amonyumlu gübrelerin

kullanımı, toprağın aşırı tuz konsantrasyonu, yüksek H, K, Mn ve Al, düşük seviyede

değişebilir Ca, aşırı yağış veya sulamalarla yıkanmış asit kumlu topraklar ve yüksek pH, Ca

eksikliğine neden olan faktörlerdendir.

Kalsiyum Fazlalığı

Kalsiyumun fazlalığına pratikte rastlanılmamaktadır. Ancak aşırı miktarda kullanılan

kalsiyum tuzlarının Cl veya SO4 iyonları bir takım zararlanmalara sebep olabilmektedir.

Ayrıca gübre olarak veya topraklarda aşırı miktarlarda bulunan kalsiyum, B, Fe, Mn, Zn ve

Cu ‘ın alımını azaltacağından klorozlara sebep olmaktadır. Magnezyum alımı genelde

kireçleme ile başlangıçta bir artış göstermektedir. Ancak sonra Ca ve Mg arasındaki

dengesizlik Mg eksikliğine sebep olmaktadır.

MAGNEZYUM

Magnezyum, yapraklarda klorofil molekülünün merkez atomu olarak bulunmaktadır.

Bitkilerin magnezyumla beslenme durumlarına bağlı olarak toplam magnezyumun % 6 ile %

25’i klorofil molekülüne bağlı, %5-10’u ise hücre duvarlarında pektat şeklinde bağlı, geri

kalan % 60-90’ı ise su ile ekstrakte olabilir şekilde bulunmaktadır.

Magnezyumun bitkide fizyolojik ve biyokimyasal fonksiyonları aşağıdaki gibidir.

- Klorofil ve protein sentezine etkisi,

- Enzim aktivasyonu, fotofosforilizasyon ve fotosentez üzerine etkisi,

- Yapraklarda karbonhidrat birikimi üzerine etkisi şeklindedir.

Toprakların magnezyum konsantrasyonu %0,5 ile %0,05 arasında değişmektedir.

Topraklarda magnezyum, değişemez, değişebilir ve suda çözünebilir formlarda bulunur.

Topraklarda bulunan magnezyumun büyük bir bölümü değişemez formdadır. Toprak

çözeltisindeki Mg+2 iyonları Ca+2 iyonları gibi oldukça yüksek konsantrasyonlarda

bulunmaktadır. Topraklardaki magnezyumun düzeyi büyük oranda toprak tipine bağlıdır.

Magnezyum bitkiler tarafından Mg+2 iyonu şeklinde pasif absorbsiyonla alınmaktadır.

Pasif olarak alınan Mg+2’un taşınmasında diğer katyonlar ile (K+, NH4 gibi) bir rekabet söz

konusudur. Bu rekabet kimi zaman Mg noksanlıklarına yol açabilmektedir. Genel olarak

bitkilerin Mg içerikleri kuru maddenin % 0.1 ile % 0.5 arasında değişiklik göstermektedir.

Magnezyum noksanlığı

Magnezyum noksanlığı aşırı derecede yıkanmış kumlu, KDK’ sı düşük topraklarda

(Podzol), yüksek kireç ve düşük magnezyum içeren tınlı topraklarda veya kireç

uygulamasından sonra Ca ve Mg arasındaki arasındaki antagonizm sebebiyle çıkabilmektedir.

Magnezyum bakımından zengin topraklarda Mg iyonlarının elverişliliği pH 6.5 de, pH 5.5 e

göre daha yüksek olup, magnezyum içeriği düşük topraklarda bu durum tam tersine pH 5.5 de

daha yüksek olmaktadır.

Bitkilerde Magnezyum noksanlığının tek sebebi beslenme ortamındaki düşük

magnezyum düzeyleri değildir. H+, K+, NH+

4, Ca+2 ve Mn+2 gibi diğer katyonların miktarı da

magnezyum noksanlığına sebeb olmaktadır. Asit topraklarda pH’ nın 5 ve altında yüksek Al+3

konsantrasyonundan dolayı magnezyum alımı azalmaktadır.

Magnezyum yaşlı yapraklarda kloroz şeklinde ortaya çıkmaktadır. Noksanlık yaprak

ucu ve kenarlarından başlayarak ortaya doğru ilerlemekte, primer ve sekonder damarlar yeşil

kalırken diğer damarlarda sararma benek veya ağ şeklinde bir görünüm ortaya çıkmasına

sebeb olmaktadır.

Magnezyum Fazlalığı

Toprakta ve bitkide yüksek magnezyum konsantrasyonları, bitkide Ca/Mg dengesini bozarak

zararlanmalara sebeb olmaktadır. Bu zararlanmalardan Ca noksanlığına hassas olan kökler

daha fazla etkilenmektedir. Magnezyum fazlalığının belirtileri, Ca noksanlığına benzer

şekilde ortaya çıkmakta, genç yapraklarda katlanmalar ve kıvrılmalar meydana gelmektedir.

Monokotiledon bitkilerde genç yapraklar katlanmakta, yapraklar kınından, çıkarken zorluk

çekmektedir. Toprakta yüksek Mg konsantrasyonları veya Mg’ lu gübreleme sonucunda Mn

alımındaki antagonizm nedeniyle, Mn noksanlığı ortaya çıkabilmekte, buna karşılık asit

topraklarda Mn toksitesi için magnezyum sülfat kullanılmaktadır.

KÜKÜRT

Kükürt toprakta organik ve inorganik formlarda bulunur. Topraktaki organik kükürt

fraksiyonu, mikrobiyal aktivite ile bitkilere yarayışlı hale geçer. Bu mineralizasyon işlevinde,

organik bağlı kükürt’ ün parçalanması ile H2S meydana gelir ve H2S aerobik koşullarda

kendiliğinden kimyasal olarak oksitlenerek SO4

-2 ‘ı oluşturur. Anaerobik koşullarda ise,

kemotrofik kükürt bakterileri tarafından oksitlenerek elementel kükürt oluşur.

Bitkiler kükürtü büyük oranlarda SO-2

4 formunda absorbe ederler. Bitkiler tarafından

alınan kükürt iyonları genç yapraklara taşınır. Yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınım söz

konusu değildir. Bunula birlikte bitkiler yaprakları ile birlikte atmosferdeki SO2 de absorbe

edebilmektedir. Kükürtün aminoasitlere, proteinlere, koenzimlere ve yeşil yapraklarda

ferrodoksinlere bağlanması için indirgenmesi gerekir. Aynı zamanda bitkilerde indirgenmiş

kükürt tekrar okside olabilir.

Kükürt noksanlığı

Azot ve aynı zamanda S noksanlığında gövde büyümesi, kök büyümesinden daha çok

etkilenir. Yeteri kadar kükürtün alınamaması durumunda, kök hidrolik geçirgenliği, stoma

açıklıkları ve net fotosentez azalır. Yapraklarda küçülme ve özellikle yaprak hücreleri

sayısındaki azalmadan dolayı “S” noksan bitkilerde yaprak alanları küçülür. Kloroplast

sayıları azalır. Kükürt noksanlığı olan bitkilerde protein sentezi sekteye uğramaktadır.

Bitkilerin N/S oranları kükürt noksanlığının belirlenmesinde güvenilir bir indikatör olup,

bitkilerin sadece kükürt kapsamlarını ele almak yanıltıcı olabilmektedir. Çizelge 1’ de bazı

bitkiler için kritik N/S oranları verilmiştir.

Çizelge 1. Bazı Bitkiler için Kritik N/S Oranları (Bergmann, 1992)

Bitki N/S oranı

Şeker pancarı, yaprak 11.0

Mısır 11.0

Buğday,tane 14.8

Arpa 13.0

Yonca 11.0 -12.0

Yulaf, Yaprak 10.4

Yulaf, tane 9.1

Kükürt noksanlığında N/S oranı, azot lehine değişmektedir. Kükürt noksanlığının

belirtilerini azot noksanlığından ayırmak oldukca güçtür. Tek fark kükürt noksanlığının ilk

olarak genç yapraklarda ortaya çıkmasıdır. Kükürt noksanlığında protein ve klorofil

sentezinde gerilemeler nedeniyle kloroz ortaya çıkmakta, büyüme gerilemekte ve yapraklar

küçülmektedir.

Kükürt Fazlalığı

Topraklarda toksik olabilecek düzeyde kükürt fazlalığına rastlanılmamaktadır.

Bununla birlikte SO2 ensdüstriyel bölgelerde atmosferde 0.2-1.0 mg m-3 hatta 2.5 mg m-3 ‘e

kadar yükselebilmektedir. Kükürtün bu düzeyleri bitkiler için toksik etki göstermektedir.

BOR

Bor, bitkiler tarafından borat ve borik asit formunda alınır. Bitkide transpirasyonla

ksilem yoluyla taşınır. Bu sebepten dolayı yaprak uçlarında ve kenarlarında birikir. Bor alımı

bor miktarına ve transpirasyon oranına bağlıdır. Borun transpirasyon akışına göre, bor

noksanlığının öncelikle büyüme uçlarında görülebileceği ifade edilmektedir (Oertli,1962).

Bor, çeşitli metabolik reaksiyonlarda gerekli olup, enzimlerin aktivitelerini artırmaktadır.

Şekerlerin taşınımında görev yapar ve meyve depo organlarında şeker kapsamı borun

varlığına bağlıdır. Borun bitkideki işlevleri aşağıda sıralandığı gibidir:

- Şeker taşınımı,

- Hücre duvarı sentezi,

- Liglinleşme,

- Hücre duvarı strüktürü,

- Karbonhidrat metabolizması,

- Solunum,

- RNA metabolizması,

- Kök uzaması gibi.

Toprakların bor kapsamı 2-300 ppm iken alınabilir bor fraksiyonu 0.4 - 5 ppm arasında

değişmektedir. Normal beslenen bitkiler ise 25 – 100 ppm bor içerirler. Bor hareketsiz bir

besin maddesi olduğundan eksikliği önce genç yapraklarda ortaya çıkar.

Bor Noksanlığı

Bor noksanlığı, bilinen en yaygın beslenme bozukluğudur. Borun yarayışlılığı

özellikle B(OH)4

- oluşumu ve anyon adsorbsiyonu nedeniyle kireçli ve kil kapsamı fazla olan

topraklarda ve pH yükseldikçe azalmaktadır. Bununla beraber borik asitin polimerizasyonu ve

köklere kitle taşınımının azalması nedeniyle kurak koşullarda da bor yarayışlılığı

azalmaktadır. Bitkilerde bor noksanlığına bağlı olarak tohum ve meyve tutumu azalmaktadır.

Bor noksanlığı çözünebilir azotlu bileşiklerin (özellikle NO3) birikimine, sitoplazmanın

protein kapsamının azalmasına ve hücre çekirdeğinin deformasyonuna neden olmaktadır. Bor

noksanlığı bitkilerde pek çok morfolojik değişikliklere neden olmaktadır. Bunlar;

- Genç yapraklarda kloroz, sarı-kırmızı renklenme, bazen nekrotik lezyonlar,

- Genç yapraklarda rozet teşekkülü,

- Küçük ve biçimsiz yapraklar,

- Yaprak sapında, gövde ve yaprak damarlarında çatlama ve mantarlaşma,

- Yaprak ve gövde de kalınlaşma ve gevrekleşme,

- Kotiledonların genişlemesi,

- Boğum aralarının kısalması,

- Büyüme uçlarının kısalması,

- Çalılaşma, bodurlaşma,

- Tomurcuk, çiçek ve tohum oluşumunda azalma,

- Kök gelişmesinde gerileme,

- Meyve iç kısmında boşluklar, çürümeler, camsı görünüm ve kahverenkli

beneklerdir.

Bor Fazlalığı

Bor toksikliği, bor kapsamı yüksek sulama suyu ile sulanan bitkilerde veya denizel

orijinli ana materyal üzerinde oluşmuş kurak ve yarı kurak bölge topraklarında yetişen

bitkilerde oldukça yaygın şekilde görülmektedir. Fazla miktarda atık çamuru ve çöp

kompostlarının kullanıldığı durumlarda da görülebilmektedir. Borun yeterlilik ve toksik

konsantrasyonu arasındaki sınırın dar olması nedeniyle, noksanlık tedavisi amacıyla

topraklara uzun süreli bor içeren gübrelerin verilmesi toksiteye yol açabilmektedir. Bor

toksitesi kireçleme ile giderilmektedir. Bununla birlikte bor konsantrasyonu yüksek tuzlu

topraklarda kireçlemenin bir etkisi olmamaktadır.

Bor elementinin beslenmede gerekli bir element olarak bilinmesinden önce toksik

etkileri bilinmekteydi. Bu nedenle bitkide bor büyümesi için yeterli miktarın biraz üzerinde

toksik etkisi ortaya çıkmaktadır. Toksisitesinde yaprak uçları sararır, nekrozlar oluşur ve

yapraklar yanık bir görünüm alırlar. Bor toprakta iyonize olmamış bir halde bulunduğu için

toprak kolloidlerine bağlanamaz ve kolayca yıkanarak alt katmanlara iner. Kurak bölge

topraklarında ise üst katmanlarda toksik olabilecek düzeylere kadar yükselir.

DEMİR

Demir doğada çok bulunmasına ve bitkilerin demir ihtiyacının az olmasına rağmen

çözünürlüğünün ve dolayısıyla alınabilirliğinin az olması nedeniyle bitkilerde demir

noksanlığı görülür. Ana materyale de bağlı olarak toprakların toplam demir içeriği % 0.02-10

arasında değişir. Toprakta ve bitkide organik komplekslerle kleyt oluşturabilmesi demirin

önemli bir özelliğidir. Demir bitkilere Fe+2, Fe+3 ve Fe-kleytler şeklinde uygulanabilir. Demir

alımı bitki köklerinin Fe+3 ü, Fe+2 ye indirgenmesine bağlıdır. Bu durum bitkiler arasında

farklılık gösterir. Kural olarak demir (III) ile karşılaştırıldığında demir (II) alımı daha fazladır.

Ancak, buda bitki türlerine göre değişir. Demir alımını Mn, Cu, Ca, Mg, ve Zn iyonları da

engellemektedir. Mikroelement katyonları, kleytlerden demiri ayırıp onun yerine bağlanarak

kendi kleytlerini oluşturmaktadır.

Demir alımını özellikle ortamdaki yüksek pH, yüksek fosfor ve kalsiyum

konsantrasyonu olumsuz etkilemektedir. Kireçli topraklarda demir beslenmesi üzerine azot

formları da etkilidir. Nitrat beslenmesi demir alımını azaltmasına karşın, NH4 beslenmesi

artırmaktadır.

Demirin bitkide hareketliliği düşük (yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınımı çok

az) olduğu için bitkiler gelişmeleri boyunca sürekli demire ihtiyaç duyarlar. Demir, bitkiler

tarafından daha çok Fe+2 ve kileyt formunda alınır. Topraklarda demir içeriği genelde

yüksektir, fakat oksit, hidroksit, fosfat ve karbonat şeklinde toprakta çözünemez bileşikler

oluşturmuştur ve toprak çözeltisindeki miktarı çok düşüktür. Bitkilerin Fe içerikleri 50-200

ppm arasında değişmektedir. Demir bitki bünyesinde;

- Enzimatik reaksiyonlarda görev almaktadır.

- Yapraklarda fotosentez için mutlak gerekli olan klorofilin oluşumu

reaksiyonlarında da önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle demir eksikliğinde

klorofil parçalanmakta ve yapraklarda kloroz meydana gelmektedir.

Demir Noksanlığı

Bitkilerin toplam demir kapsamlarının sadece % 10-20’ si fizyolojik aktiftir. Bitkilerin

demir beslenme durumunu belirtmek için toplam demir değerlerinin kullanılması uygun

değildir. Klorozlu yaprakların normal veya normalin üstünde demir içermesine hücre pH sının

yüksekliği, fosfor konsantrasyonunun fazlalığı ve metabolik aktif Fe+2 nin inaktif duruma

gelmesi neden olmaktadır. Demir bitkide hareketsiz bir besin maddesi oluşu nedeniyle

eksikliği önce genç yapraklarda ortaya çıkmaktadır. Önce damararaları sararır ve damarlar

yaprak yüzeyinde adeta bir ağ görünümündedir. Magnezyum eksikliğine çok benzer, tek farkı

Mg eksikliği önce yaşlı yapraklarda görülmektedir. Eksikliğin daha şiddetli olduğu

durumlarda tüm yaprak sararır daha sonra kurumaya başlar. Tedavi edilmez ise bitkinin

kuruyup ölümüne bile neden olabilmektedir.

Bitkilerde demir eksikliği toprakta mutlak bir demir yetersizliğinden değildir. Daha

çok toprakta demirin yarayışlılığını etkileyen faktörler nedeni ile demir eksikliği

oluşmaktadır. Bunlar:

- Toprağın kireç içeriği,

- Yüksek pH, yüksek bikarbonat iyonları,

- Yüksek fosfat ve nitrat azotu konsantrasyonu,

- Diğer ağır metallerin (Zn, Cu, Mn, Co, Cr, Ni) fazlalığı (Antagonistik etki)

- Bitki köklerinin redüksiyon kapasitesinin düşüklüğü.

Demir Fazlalığı

Demir toksikliği özellikle suyla doygun topraklarda yaygın olarak görülür ve çeltikte

ürünü sınırlandıran ikinci önemli faktördür. Demir toksikliği kurak koşullarda da önemlidir.

Demir toksikliğinde yapraklar bronzlaşır. Demir fazlalığında polifenol oksidaz aktivitesi artar

ve bronzlaşma okside olan polifenollerden kaynaklanır.

ÇİNKO

Çinko, bitkide enzim reaksiyonlarında katalitik ve strüktürel olarak rol oynadığı gibi

protein sentezinde, karbonhidrat metabolizması ve membran dayanıklılığı üzerine de etki

etmektedir.

Toprakların çinko kapsamları genelde 10 – 300 ppm arasındadır. Ancak toprak

çözeltisinde çözünmüş formda Zn çok düşüktür. Çinko, minerallerin yapısından başka katı

yüzeylerde adsorbe halde, kil minerallerinin değişim bölgelerinde ve organik madde de

bulunmaktadır. Kireçli ve pH’ sı yüksek olan topraklarda çinkonun çözünürlüğü oldukça

düşüktür. Yüksek pH’ larda çinko hidroksitler, ve kireçli topraklarda da çinko karbonatlar

oluşturarak çökelir. Topraklarda kil, KDK, organik madde, pH ve kireç miktarı artıkça çinko

adsorbsiyonu da artar. Toprak çözeltisindeki Zn+2, katyon değişim bölgelerinde değişebilir

şekilde tutulmuş çinko, toprak çözeltisindeki ve toprak katı fazındaki organik komplekslerde

bulunan çinko bitkiler tarafından alınabilir çinkoyu oluşturur. Çinko bitkiler tarafından Zn+2

şeklinde alınmaktadır. Bitkilerin çinko içeriği 20-100 ppm arasında değişmektedir.

Bitkilerin çinko alımını özellikle yetişme ortamının pH’ sı ve fosfor konsantrasyonu

etkilemektedir. Çinkonun fizyolojik fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için bitkinin bor ile

yeteri kadar besleniyor olması gerekir. Bu nedenle demirde olduğu gibi bitkideki çinko da

fizyolojik aktif olarak tespit edilmelidir. Bunun yanı sıra çinkonun biyolojik yarayışlılığı

fitin/Zn oranına bağlıdır.

Çinko Noksanlığı

Çinko noksanlığında küçük molekül ağırlıklı kök salgıları artar. Çift çeneklilerde kök

salgıları çoğunlukla aminoasitler, şekerler, fenoller ve K olurken buğdaygillerde gündüz

salgılanan fitosiderofor lardır.

Çinko eksikliği nötral ve karbonat içeriği yüksek, organik madde kapsamı düşük

topraklarda görülmektedir. Fazla miktarda fosforlu gübreleme de çinko eksikliğine neden

olmaktadır. Bitkilerde çinko noksanlıkları her zaman birbirine benzememekle beraber

noksanlık simptomları aşağıda belirtildiği gibidir.

- Noksanlık ilk önce genç yapraklarda ortaya çıkmakta,

- Yapraklar küçülmekte,

- Bitki çalımsı bir hal almakta (bodurlaşmakta),

- Rozet yapraklar oluşmakta,

- Genç yapraklarda kloroz ortaya çıkmaktadır.

Çinko noksanlığında, yaprakların damarları önce yeşil kalırken, daha sonraki aşamada

damar araları sararmakta ve sürgün uçlarında rozet oluşmaktadır. Ağacın yaprak sistemi

seyrekleşir, tomurcuk sayısı azalır. Yapraklardaki 20 ppm düzeyi eksiklik için kritik düzeydir.

En fazla eksikliğine meyve ağaçlarında ve özellikle turunçgiller ve şeftalide rastlanmaktadır.

Çinko Fazlalığı

Bitkilerde çinko fazlalığının en belirgin etkisi kök uzamasının engellenmesidir.

Çinkonun iyon çapı Fe ve Mg’ un iyon çaplarına benzerlik gösterdiği için çinko fazlalığı, bu

elementlerin noksanlıklarının görülmesine neden olur. Diğer taraftan fazla çinko bitkilerin Mn

içeriğini de azaltır. Kireçleme ile pH’ nın artırılması bitkilerin çinko kapsamını ve çinkonun

toksikliğini azaltmada en etkili yoldur. Çinko toksikliğini azaltmak için kireçe ilaveten fosfor

ve organik gübrelerde kullanılabilir.

BAKIR

Bitkiler bakırı Cu+2 iyonları ve Cu-kleytler şeklinde alırlar. Bitkilerin bakır kapsamı 2-

20 ppm arasında değişir.

Bakır bitkide,

- Proteinlerin yapısında,

- Karbonhidrat, lipid ve azot metabolizmasında,

- Liglinleşmede,

- Polen oluşumu ve tozlaşmada işlev görmektedir.

Toprak çözeltisinin bakır konsantrasyonu oldukça düşük olup % 98’ inden fazlası organik

gübre ile kompleks oluşturmuş şekilde bulunur. Diğer mikro elementlere göre organik

maddeye daha sıkı bir şekilde bağlanmıştır. Kireçli toprakların toprak çözeltisindeki bakır

konsantrasyonu oldukça düşüktür. Bakır çoğu toprakta Cu+2 şeklinde bulunur. Toprak

pH’sının yükselmesi ile çözünürlüğü azalırken, asit topraklarda yüksektir. Bakır, toprak

organik maddesinin yapısında, toprak kolloidlerince adsorbe edilmiş ve toprak çözeltisinde

iyon halinde bulunur. Diğer elementlere göre kolloidlere çok kuvvetli bağlandığı için,

değişebilir formda bile kolay alınamamaktadır. Ayrıca bakır-çinko yüksek oranda

antagonistik etkileşimi olduğu için birbirlerinin alımına olumsuz etki yaparlar.

Bakır noksanlığı

Bakır noksanlığı, genellikle toplam Cu içeriği düşük, kaba tekstürlü, kireçli ve bakırın

organik komplekslere bağlandığı organik madde yönünden zengin topraklarda görülür.

Yüksek miktarda azot gübrelemesi de bakır noksanlığını güçlendirir. Bakırın bitki bünyesinde

haraket kabiliyeti iyi olmadığından noksanlık belirtileri yeni meydana gelen yapraklarda

oluşur. Grimsi yeşil renk, hatta beyazlaşma gibi renk değişimleri ve solma görülür. Gelişme

zayıflar. Meyve ağaçlarında dalların uç kısımlarında kurumalar olur. Bazı durumlarda uç

kurumalarının görülmesinden önce, normalden büyük yapraklar oluşur.

MANGAN

Manganı bitkiler Mn+2 katyonu şeklinde alırlar. Fakat bitkilerin mangan alım oranı

diğer iki değerlikli katyonlardan (Ca, Mg) daha azdır. Azot kaynağı olarak NH4 ile beslenen

bitkiler, NO3 ile beslenenlerden daha az mangan almaktadır. Mangan alımını Mg, Fe, Zn ve

NH4 iyonları azaltırken, NO3 artırmaktadır. Mangan, bitkide enzim reaksiyonlarında rol

oynadığı gibi fotosentez olayına, protein sentezine, karbonhidrat metabolizmasına, hücre

bölünmesine, uzamasına, genişlemesine de etki etmektedir.

Doğada mangan, oksitler ve sülfitler halinde ve genellikle demir ile birlikte bulunur.

Toprakta mangan üç ayrı değerlikte bulunur. Bitkiler tarafından alınabilen Mn+2 ile bitkiler

tarafından alınamayan ve mangan oksitlerde bulunan Mn+3 ve Mn+4 iyonlarıdır. İki

değerlikli mangan iyonu toprak çözeltisinde yaygın bulunmakla birlikte kil ve organik madde

tarafından da adsorbe edilir. Toprakta Mn+2 miktarını oksidasyon-redüksiyon koşulları

belirler. Bu nedenle manganın yarayışlılığını, oksidasyon-redüksiyon koşullarını etkileyen

tüm etmenler etkiler. Bu faktörler arasında toprak pH’ sı, organik madde miktarı, mikrobiyal

aktivite ve toprak nemi sayılabilir. Mangan iyonları (Mn+2) toprakta çok hareketli

olduğundan topraktan kolayca yıkanabilir.

Mangan noksanlığı

Mangan noksanlığı genellikle fazlaca organik madde içeren yüksek pH’ lı, iyi

havalanan, kurak ve yarı kurak bölgelerdeki alkali ve kireçli topraklarda daha sık

görülmektedir. Genel olarak mangan noksanlığında genç yapraklarda kloroz ve bazen

nekrozlar, tahıllarda buna ilave olarak gri benekler ortaya çıkmaktadır. Kloroz damarlar

arasında ve mozaik benzeri şekillerde görülmektedir.

Bitkilerde mangan noksanlığına neden olan faktörler aşağıda sıralanmıştır.

- Topraktaki Mn+2 konsantrasyonu,

- Topraktaki diğer katyonların konsantrasyonu,

- Toprağın KDK’ sı,

- Toprağın organik madde içeriği, sıcaklığı, mikrobiyal aktivite, redoks potansiyeli,

- Toprağın veya yetiştirme ortamının pH’ sı gibi faktörler manganın yarayışlılığına

etki etmektedirler.

Mangan Fazlalığı

Noksanlık için verilen kritik düzeyin, bitki tür ve çeşitleri arasında çok dar bir sınır

aralığında değişmesinin tersine, toksiklik sınır düzeyi hem bitkilere hemde çevre koşullarına

bağlı olarak geniş sınırlar göstermektedir. Mangan toksitesi özellikle asit topraklarda büyüme

ve ürünü sınırlandıran önemli bir etmendir. Asit topraklar dışında kompaksiyon, sterilizasyon

amacıyla kullanılan formalin, klor, nitrat, sülfat içeren gübrelerin fazla kullanımı ayrıca

buharla yapılan sterilizasyonun Mn+2’nin bitkiye yarayışlılığını artırması, mangan toksitesine

neden olur. Tahıllar, şeker pancarı, lahana, domates, marul, patates gibi bitkiler mangan

toksitesine karşı oldukça hassas bitkilerdir

Organik Gübrelerin İşlevleri

Ve

Yararları

Sevinç MADENOĞLU Aynur DİLSİZ

Ziraat Yüksek Mühendisi Ziraat Mühendisi

ORGANİK GÜBRELER

Çoğunlukla ‘humus’ denilen toprak organik maddesi, başlıca bitki artıklarından

meydana gelirse de, hayvanların ifrazatı ve hayvan vücutlarından geriye kalan kısımlar da

oluşumunda yer alırlar. Otlayan hayvanlar, toprak solucanları ve sayısız türde toprak

haşereleri, bunlara ilave olarak milyonlarca mikroorganizma (bakteriler, mantarlar,

aktinomisetler) bitki ve hayvan artıklarının parçalanmalarında ve bunların bütün toprak

yüzeyinde yayılmalarında kısmen bir rol oynarlar. Topraklar turba toprakları gibi çok zengin

olanlardan, çok az miktarda organik madde ihtiva eden zayıf çöl topraklarına kadar olmak

üzere organik madde muhtevaları bakımından büyük farklar gösterirler.

Toprak organik maddesi, kimyasal bakımdan, taze parçalanmamış materyalden geçit

bir devreye ve son olarak da içinde bulunan pek çeşitli maddelerin tamamen parçalanmış son

ürünlerine kadar olmak üzere değişir.

Toprakta organik maddelerin çürümeleri sırasında bitki besin maddeleri yavaş yavaş

serbest hale geçerler ve bitki tarafından alınabilecek bir şekle dönüşürler.

Organik madde toprağın yapısını iyileştirir. Granulasyonu, toprak parçacıklarının

agregasyonunu artırır. Özellikle iyi parçalanmış organik madde kumlu toprakların

kohezyonunu artırır. Böylece organik madde iyi bir toprak tavının meydana gelmesine yardım

eder. İyi bir toprak strüktürü, organik maddenin kendisi, toprağın su absorbe etme kapasitesini

iyileştirir, bitkinin faydalı olan suyu tutmasına yardım eder ve özellikle killi topraklarda

havalanmayı ve drenajı sağlar. Malç olarak kullanıldığı zaman organik madde, evaporasyonu

önlemeye yardım eder.

Toprakta çok çeşitli ve olağanüstü fazla sayıda mikroorganizma bulunmaktadır.

Bunlardan bazıları organik maddeyi parçalar ve bitki besin maddelerini serbest hale geçirir,

bazıları organik azotu amonyağa ve nitrata çevirir böylece bunları bitkiler absorbe edebilirler;

diğer bazıları ise havanın azotunu tespit eder ve sonra da bitkinin faydalanmasına sunar.

Organik maddenin sayılan faydaları açısından toprakların organik maddesini artırıcı

tedbirlerin alınması gereklidir. Topraklara organik materyaller ve organik gübrelerin verilmesi

bu nedenle önem taşımaktadır.

Organik gübrelerin ve özellikle ahır gübresinin kullanılması çok eskiye

dayanmaktadır. Hommer (M.Ö. 800) Odysee’sinde ahır gübresinin ilk önce Helenler’de

kullanılmaya başlandığını, Theophrastus (M.Ö. 372-287) verimsiz toprakları bol miktarda

ahır gübresiyle gübrelemenin yerinde olacağını bildirerek adsorbsiyon için yataklığın

kullanılmasını öne sürmüştür. Romalı ilk tarım yazarlarından Cato (M.Ö. 234-149) kuş

gübresinin değerine işaret ederken ahır gübresinin çok dikkatle saklanmasının gerektiğini ileri

sürmüştür. Columella (M.Ö. 45) ahır gübresi, yeşil gübre, marn, alçı, kil verildiği sürece

toprağın verim gücünü asla yitirmeyeceğini öne sürmüştür.

Bitki besin maddelerini organik şekilde içeren gübreler “organik gübreler” olarak

adlandırılmaktadır.

Bitki besin kaynağı olarak organik gübreler bitki, hayvan ve insan kaynaklı kalıntılar

veya atıklardan oluşmaktadır. Bitki besin kaynağı olarak önemli organik gübreler;

- çiftlik gübresi

- kompost

- yeşil gübre ve

- çeşitli hayvansal atıklardır.

Bunların çoğu doğada bol miktarda bulunur. Besin maddesi içerikleri az olmasına karşın,

toprağa organik madde kazandırmaları ve toprağın fiziksel özelliklerini iyileştirmeleri

açısından önem taşırlar. Toprakta mikrobiyolojik faaliyeti hızlandırarak strüktür, havalanma

ve su tutma kapasitesini artırır, makroelement takviyesi yapar ve toprakta besin maddelerinin

yarayışlılığını artırırlar.

Çiftlik (ahır) Gübresi

Çiftlik gübresi hayvansal üretimin yoğun olduğu tarımsal işletmelerde yan ürün olarak bol

miktarda mevcuttur. Hayvanların katı ve sıvı dışkıları ile sap, saman gibi yataklık

materyalleri içerir. Hazırlama, depolama ve kullanımına gerekli özen gösterilirse

bünyesindeki besin maddeleri yıkanma ve gaz kaybına karşı korunmuş olur. Çiftlik

gübresi tüm topraklara ve tüm bitkilere verilebilir. Çiftlik gübresinin besin maddesi

içeriği, hayvan yetiştirme şekline ve gübrenin depolanma şekline bağlı olarak önemli

oranda değişiklik gösterir.

Tavuk Gübresi

Tavuk gübresi çiftlik gübresine göre daha fazla besin maddesi içerir. Tavuk gübresinin de

bileşimi oldukça değişkendir. Tavuk gübresinin gübre değeri içerdiği su, kum ve katı

organik madde içeriğine göre değişir. Su içeriği % 8-75 arasında değişir. Çiftlik

gübresinde olduğu gibi taze tavuk gübresinden de yıkanma ve gaz şeklinde besin maddesi

kaybı söz konusudur. Tavuk gübresinin N içeriği % 1.5-4.0 arasında değişir. Taze tavuk

gübresine kum, talaş, çeltik kavuzları gibi atıklar karıştırılarak gübre daha kuru ve kolay

kullanılabilir hale getirilebilir. Tavuk gübresi bir çok bitki yetiştiriciliğinde kullanılabilir.

Bu gübrenin N içeriği fazla, K içeriği az olduğu için kullanılacak azotlu ve potasyumlu

gübre dozu buna göre ayarlanmalıdır.

Kompost

Çiftliklerde ve kırsal kesimlerde bol miktarda bitkisel ve hayvansal atık ve artıklar

mevcuttur. Bunlar kontrollü ayrışma ve olgunlaşmaya tabi tutularak kompost yapılıp organik

gübre olarak kullanılabilirler. Örneğin işletme içerisinde elde olunan tüm bitkisel atıklar,

saplar, dallar, yapraklar, yabani otlar, mutfak artıkları kompost yapılarak iyi bir şekilde

değerlendirilebilir. Bu tür atıklar kompost yapıldıktan sonra tüm toprak ve bitkiler için

kullanılabilir. Kompost yapımında kullanılacak hayvansal atıklar özelliklerine göre bir ön

hazırlığı gerektirir. Diğer taraftan bu atıklardan biyogaz üretildikten sonra da gübre olarak

yararlanılır ve bu şekilde gübre değer yitirmeden iki kez fayda sağlar.

Yeşil Gübre

Toprağa organik madde ilave etmenin diğer bir yolu da yeşil gübrelemedir.

Gelişmelerini tamamlamış yeşil haldeki kimi bitkilerin toprakla karıştırılmalarına “yeşil

gübreleme” ve bu iş için kullanılan bitkilere de “yeşil gübre bitkileri” denir. Bu yöntem uzun

yıllardan bu yana tarımda başarı ile kullanılmakta ve bu yolla çeşitli yararlar sağlanmaktadır.

Baklagil gibi yeşil aksamı bol olan bitkiler çiçeklenme öncesi toprağa karıştırılarak yeşil

gübreleme yapılabilir. Bu amaçla çalı ve ağaç yaprakları da kullanılabilir.

Yeşil gübrelemenin en başta gelen yararı toprağın organik madde kapsamını

artırmasıdır. Özellikle ahır gübresinin az bulunduğu yerlerde yeşil gübreleme yoluyla toprağın

organik madde kapsamı önemli düzeyde artırılmaktadır.

Bir bitkinin amaca uygun yeşil gübre bitkisi olabilmesi için;

a) Hızlı gelişmesi

b) Bol miktarda vejetatif organ oluşturması

c) Yoksul topraklarda bile iyi gelişme gösterebilmesi gerekmektedir.

Bitkinin hızlı gelişme göstermesi, o bitkiden gerek münavebede ve gerekse toprağın

ıslahında daha fazla yararlanılmasına olanak verir. Bitkinin vejetatif organlarının fazla olması,

toprağa daha fazla bitki organlarının karıştırılmasına olanak vermesi yanında, yüksek su

kapsamı nedeniyle toprakta bitkinin çürümesini daha kısa sürede tamamlamasına da olanak

verir. Yoksul toprakların organik madde yönünden gereksinimleri verimli topraklara göre

daha fazladır.

Yeşil gübre bitkisi olarak çok sık yetiştirilen bitkiler Çizelge ’de verilmiştir. Kuşkusuz

bu bitkilerin yeşil gübre bitkisi olarak yararlılıklarını en başta çevre koşulları etkilemektedir.

Yeşil gübre bitkisi olarak iki bitkinin yan yana yetiştirilmesi çoğu kez önerilmektedir. Yan

yana yetiştirilecek iki bitkinin gelişmeleri üzerine karşılıklı olumsuz etki yapmamaları

öncelikle gerekir. Bu arada bir baklagil bitkisiyle bir baklagil olmayan bitkinin birlikte

yetiştirilmesi çeşitli yönlerden yarar sağlar.

Yeşil gübre bitkilerinin birlikte yetiştirilmesine yulaf ile bezelye ve çavdar ile fiğ çok

iyi bir örnektir. Bu bitkiler birlikte kısa sürede gelişebildikleri gibi fazla miktarlarda vejetatif

organ oluşturur ve yoksul topraklarda daha iyi bir şekilde gelişme gösterirler.

Çizelge Yeşil gübre bitkileri

Baklagil bitkileri Baklagil olmayan bitkiler

Yonca Çavdar

Çayır üçgülü Yulaf

Taş yoncası Arpa

Soya fasulyesi Darı

Kanada yem bezelyesi Karabuğday

Yem börülcesi Buğday

Kırmızı üçgül Çim

Japon üçgülü Sudan otu

Yabancı tüylü fiğ Hardal

Avusturya bezelyesi Kolza

Yeşil gübre bitkileri eğer baklagil iseler toprağa organik madde yanında atmosferden

fikse ettikleri azot da katılmış olur. Yeşil gübre bitkileri ile atmosferden fikse edilen azot yılda

30-40 kg ha-1 arasında değişir. Yeşil gübreleme bu bitkilerin yetişmeleri, toprakta ayrışmaları

ve sonraki bitkinin yetişmesi için yeterli miktarda su bulunduğu koşullarda etkilidir.

Sıvı Dışkı

Hayvancılık yapılan işletmelerde hayvanların sıvı dışkıları ile ahırların yıkanması

sırasında katı kısımdan suya geçen besin maddelerini içerir. Hayvanlar tarafından alınan N’un

% 40 ile K’un % 65’i sıvı dışkı ile atılır. Bunlar suda çözünebilir ve bitkiler tarafından kolay

alınabilir besin maddeleridir. Sıvı dışkıda fosfor yok denecek kadar azdır. Sıvı dışkıların

gübre değeri hayvanların beslenme durumu ile yağmur veya yıkama suyu ile seyrelme

durumuna bağlıdır. Sıvı dışkılar ideal koşullarda % 0.6 N , % 0.8 K içerirler. Sıvı dışkıdaki N

gaz halinde kaybolabilir.

Sıvı dışkı, kış ve bahar aylarında çayır mera bitkilerine uygulanabilir. Sürekli sıvı

dışkı kullanımı P ve Ca noksanlıklarına yol açabilir. Besin içeriği yüksek sıvı dışkı kurak

mevsimlerde kullanılırsa bitkilerde yanma olabilir. Ekimden önce verilmek koşuluyla diğer

bitkilerde de kullanılabilir.

Kanalizasyon atıkları

Kanalizasyon atıkları N, P, K ve diğer elementleri içermekle birlikte toprağın fiziksel

özelliklerini de düzenler. Diğer organik gübrelere benzer şekilde, kimyasal bileşimi, fiziksel

ve biyolojik özellikleri değişkendir. Kanalizasyon atıkları %0.1-17.6 arasında N, % 0.02-2.6

arasında K ile diğer bitki besin maddelerini de içerir. İçerdiği N ve P’un yaklaşık % 70’i

organik olduğu için ilk yıl bitkiye fazla faydalı olmaz. İçerdiği K’un ise tamamı inorganik

haldedir. Fazla miktarda Zn, Cu, Pb, Ni ve Cd gibi ağır metal içerdikleri için bitkilere ve

bunları tüketen insan ve hayvanlara toksik etki yapabilir. Parazitik ve patolojik organizmalar

içerdiğinden kullanıcı ve tüketiciye zarar verebilir. Bu nedenle kullanımları denetimli olmak

zorundadır.

Bitkisel atıklar

Organik gübre olarak kullanılabilecek bitkisel kökenli atıklar aşağıda verilmiştir.

Endüstri ve gıda işleme fabrikalarında oluşan atıklar

Tahıl sap, saman ve kavuzları

Suda yetişen bitkiler ve deniz yosunları

Hayvansal atıklar

Organik gübre olarak kullanılabilecek hayvansal atıklar ise mezbaha ve kesimhane

atıkları ile balık unu ve kemik unudur.

Kan Tozu

Kan tozu mezbahalarda hayvan kesiminden arta kalan kanların kurutulmasıyla elde

olunur. Kan tozunda yüksek düzeyde bulunan azot organik şekilde olduğundan bitkiler

bundan kolayca yararlanamazlar. Bu nedenle kan tozunun ekimden bir süre önce toprağa

verilmesi ve azotun mineralize olması gerekmektedir. Sağlıklı hayvanların kanından

oluşturulan kan tozu pratikte çoğunlukla hayvan yemlerine karıştırılarak

değerlendirilmektedir. Kan tozunun bu şeklide değerlendirilmesinin toprağa gübre olarak

verilmesine göre daha ekonomik olduğu saptanmıştır.

Deri tozu

Deri sanayii atıklarının öğütülmesiyle elde olunur. Deri tozundaki azottan bitkinin

yararlanması oldukça zordur. Çünkü deri tozundaki azotun toprakta mineralizasyonu oldukça

uzun zaman almakta ve güç olmaktadır. Yapılan çalışmalar azotu nitrat şeklinde içeren

gübrelerin bitki gelişmesi üzerine etkileri 100 olarak kabul edilirse, aynı koşullarda deri

tozunun etkisinin ancak 10 olabildiğini göstermiştir. Deri tozu daha çok kompost yapımında

değerlendirilmektedir.

Boynuz ve Tırnak Tozu

Hayvan kesiminden arta kalan boynuz ve tırnakların öğütülmesi ile elde edilir. Boynuz

ve tırnak tozunun toprakta parçalanması güç ve zaman almaktadır. O nedenle gübre olarak

kullanılması halinde ekimden çok önce toprağa verilmesi gereklidir. Boynuz ve tırnak tozu

daha çok bahçe tarımında kullanılmaktadır.

ORGANİK GÜBRE VE TOPRAĞA ETKİLERİ

Tarımsal üretimde asıl amaç bitkisel verimliliği artırmaktır. Bu amaca ulaşmada elde

edilecek başarı, bitki için gerekli yaşama ortamını, yani toprağı verimli düzeye çıkarmaya

bağlıdır. Toprağı verimli düzeye çıkarmak dediğimizde aklımıza toprağın fiziksel, kimyasal

ve biyolojik özelliklerini iyileştirmek gelir. Toprağın bu özelliklerini geliştiren birçok faktör

vardır.

Organik maddenin, bitki besin maddeleri ve özellikle azot yönünden topraktaki etkisi yanında

toprakların fiziksel ve biyolojik özelliklerine yaptığı katkı bakımından önemi büyüktür.

Toprakların organik madde seviyelerini korumak veya uygun bir duruma getirmek için çeşitli

bitkisel ve hayvansal maddelerden oluşan organik gübreler kullanılır. Bitki besin maddelerini

organik olarak içeren gübreler organik gübrelerdir. Bunların içerisine ahır gübresi, yeşil

gübre, kompost, fekal ve lağım suları, guanolar, kemik unu, kan unu, boynuz ve tırnak tozu,

deri tozu, tütün tozu, yağ endüstrisi artıkları ve kömür tozları girmektedir.

Organik gübrelerin başında hayvan gübresi gelmektedir. Hayvan gübresi toprakların

fiziksel, kimyasal ve biyoloiik özelliklerini büyük ölçüde etkilemekte ve bunun sonucu olarak

toprağın verimliliğini artırmaktadır.

Ahır Gübresinin Toprağın Fiziksel Özelliklerine Etkisi

Ahır gübresi uygulandığı toprağın su tutma kapasitesini artırır. Bu durum az yağış alan

yörelerde büyük önem taşımaktadır.

Hayvan gübresi uygulanan topraklarda, uygulanmayanlara oranla bitki tarafından

alınabilir haldeki su miktarının 0-25 cm. derinlikte %35, 24-40 cm. derinlikte ise %12 kadar

fazla olduğu saptanmış ve bu özelliğinden dolayı ahır gübresinin yağışı az alan bölgelerde

kimyasal gübrelere oranla daha faydalı olabileceği ileri sürülmüştür.

Ahır gübresi uygulanan toprakların su geçirme oranı da artar. Amerikada 39 yıl devam

eden denemeler sonunda hayvan gübresinin uygulandığı topraklarda uygulanmayanlara oranla

iki misli daha fazla suyun nüfuz ettiği bulunmuştur. Bu durum erozyondan fazlasıyla

etkilenen alanlar için büyük önem taşımaktadır. Ahır gübresi toprak erozyonunu azaltıcı

yönde etki eder. Ahır gübresinin bu etkisini göstermek amacıyla %12 meyilli bir arazide

yapılan araştırmalarda, gübre uygulanan topraklarda 1 ton toprağın sular ile taşınmasına

karşılık gübre uygulanmayan kısımlarda 4 ton toprağın taşındığı bulunmuştur (Anderson ;

1957).

Ahır gübresi toprağın kolayca tava gelmesini sağladığı için toprak işlemesi

bakımından önemlidir. Hayvan gübresi killi topraklarda toprak zerrelerinin birbirine

bağlılığını gevşetir, porozite artar ve topraklar bitki gelişmesi için uygun durum kazanır.

Ahır gübresi organik tabiatta olması nedeniyle toprakların havalanması üzerine de

uygun etki yapmaktadır. Ahır gübresi, toprağın karbondioksit miktarını 2-4 misli

artırmaktadır. Organik tabiattaki maddelerin toprakta ayrışmaları sonunda açığa çıkan

karbondioksit ve organik asitler toprakta bulunan besin maddelerini bitki tarafından alınabilir

hale dönüştürmektedir.

Ahır gübresi toprak ısısını bitki gelişmesi bakımından daha uygun duruma getirir.

Genellikle koyu renkli toprakların ısı tutma kapasiteleri açık renkli topraklara oranla daha

fazladır. Uzun seneler ahır gübresi uygulanan toprakların renklerinin koyulaştığı yapılan

araştırmalar ile anlaşılmıştır (Smith,1952).

Ahır Gübresinin Toprağın Kimyasal Özelliklerine Etkisi

Ahır gübresi hafif alkali tepkimeye sahip olması nedeniyle toprakların pH sı üzerine

de etkili olmaktadır. Toprağa uzun yıllar değişik oranlarda ahır gübresi veren Muhr ve

arkadaşları (1943) topak pH sının yükseldiğini saptamışlardır. Bu arada ahır gübresinin asit

tepkimeli topraklarda kullanılmasıyla baklagil bitkilerinin iyi bir şekilde yetiştiği de

görülmüştür (Wörthern,1948 ) .

Ahır gübresi toprağın azot kapsamını artırıcı yönde etki eder. Tek taraflı kimyasal

gübrelerin kullanılmaları sonunda toprak azotunun devamlı olarak azaldığı, buna karşılık ahır

gübresi uygulanan toprakların azot kapsamlarının devamlı bir artış gösterdiği yapılan

araştırmalar ile anlaşılmıştır. Öte yandan 30 sene devam eden ve hayvan gübresi kullanılan

şeker pancarı denemeleri sonunda toprakların total azot kapsamları ile nitrifikasyon

güçlerinde önemli artışlar gösterdiği bulunmuştur.

Ahır gübresi toprağın fosfor miktarını artırdığı gibi toprakta mevcut fosforun

çözünürlüğünü de artırır. Amerika’da yapılan 40 yıl süren bir araştırma sonunda her 4 yılda

dekara verilen 2 ton ahır gübresinin bitkice kaldırılan miktarda toprağa fosfor kazandırdığı

anlaşılmıştır.

Bitki gelişmesi bakımından hayvan gübresinde bulunan fosforun, ticaret gübrelerinde

bulunan fosfora oranla daha faydalı olduğu bilinmektedir. Toprakların çoğu toprağa verilen

fosforu bitki tarafından güç alınabilir hale dönüştürür. Bu bakımdan toprağa verilen fosforun

ancak %5-30 undan bitkilerin faydalanabildiği ileri sürülmektedir. Ahır Gübresinde bulunan

fosfor bileşikleri, fosforlu gübrelerde bulunan fosfor gibi toprakta kolayca fikse olmaz. Ahır

gübresinin toprakta yavaş yavaş ayrışmasının bir sonucu olarak açığa çıkan fosfordan bitkiler

gelişmeleri boyunca kolaylıkla faydalanabilirler.

Ahır gübresinin toprağın potasyum kapsamı üzerine etkili olduğu bilinmektedir. Bir

kısım araştırıcılar hayvan gübresinin toprağın değişebilir potasyum miktarını artırdığını

bulmuşlardır (Kubota ve arkadaşları ,1947;Smith ve arkadaşları ,1947).

Ayrıca hayvan gübresi, katı dışkıda ve samanda kalsiyum miktarının yüksek olması

nedeni ile toprağın değişebilir kalsiyum miktarını da artırıcı yönde etkilemektedir.

Kapsamında bakır, çinko, manganez, demir, bor, molibden ve kobalt gibi mikro

elementlerin bulunması hayvan gübresinin değerini daha da artırır. Yapılan analizler, hayvan

gübresinin mikroelementler bakımından zengin olduğunu göstermiştir. Örneğin, 10 ton

hayvan gübresinde 57 g.bakır ,28 g. bor, 453 g.manganezin bulunduğu ve ayrıca hayvan

gübresinde bulunan demirin ise normal bitki gelişimini sağlayacak miktarda olduğu

bildirilmiştir. Öte yandan bitki büyümesini teşvik edici maddelerden Kreatin’in ve kök

gelişmesine etkisi görülen B-İndolylacetic asidin hayvan gübresinde bulunduğu tespit

edilmiştir.

Sulanan ve sulanmayan topraklara verilen hayvan gübresinin genellikle toprakların

değişebilir katyon kapasitelerini arttırdığı ve bu artışın sulanan topraklarda daha fazla olduğu

ileri sürülmüştür (Kacar,1965).

Hayvan gübresinin toprağın mineral kompozisyonuna etkisi toprağa verilen gübrenin

cins ve miktarına bağlı olduğu kadar gübrenin kalitesi ile de yakından ilgisi vardır.

Hayvan Gübresinin Toprağın Biyolojik Özelliklerine Etkisi

Hayvan Gübresi topraktaki mikroorganizmaların çoğalma ve faaliyetleri için gerekli

olan reaksiyon, nem ve havalandırma gibi faktörleri uygun bir duruma getirir. Hayvan gübresi

ile topraklara çok fazla miktarda mikroorganizma verilir. Bunun bir sonucu olarak

topraklardaki biyolojik değişmelerin hızı artmaktadır.

Bazı araştırmacılar hayvan gübresinin toprak verimliliği üzerindeki olumlu etkisini

içeriğindeki bitki besin maddelerine değil de, sahip olduğu çok fazla miktardaki

mikroorganizmaların faaliyetlerine dayanarak açıklamışlardır (Waksman ve Starkey,1950).

Bir gram hayvan gübresinde 37 milyon civarında bakteri bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca

hayvan gübresi verilen ve verilmeyen parsellerde yürütülen mikrobiyolojik araştırmalar

sonunda; gübre uygulanan parsellerde mikroorganizma faaliyetinin daha yüksek olduğu rapor

edilmiştir.

Yeşil Gübrelemenin Toprağa Faydaları

Yeşil Gübrelemenin en başta gelen yararı toprağın organik madde yönünden

varsıllaştırılmasıdır. Özellikle ahır gübresinin az bulunduğu yerlerde yeşil gübreleme yoluyla

toprağn organik madde kapsamı önemli düzeyde artırılmaktadır. Yeşil gübrelemede kullanılan

bitkinin azot kapsamına bağlı olarak toprağa azot verilir. Yeşil gübreleme ile toprağa

organik materyalin verilmesi, toprak mikroorganizmalarına gıda kaynağı sağlanması

nedeniyle toprakta mikroorganizmaların nicelik ve işlevleri üzerine olumlu etki yapar.

Mikroorganizmaların nicelik ve işlevlerinin artması ise toprakta bir seri olumlu

değişikliklerin ortaya çıkmasına neden olur.

Yeşil gübreleme için yetiştirilen bitkiler toprağın derinliklerinden aldıkları bitkibesin

maddelerini yukarıya taşıyarak toprağın üst kısımlarını varsıl hale getirir. Örneğin meyve

bahçelerinde yeşil gübreleme bitkisi olarak yetiştirilen bir baklagil bitkisi meyve ağacının azot

gereksinmesinin karşılanmasında önemli derecede yardımcı olur. Yeşil gübre bitkileri; meyve

ağaçlarının köklerine oranla, kökleriyle daha geniş toprak kesimlerine değinerek çeşitli

mikroelementlerin toprağın altından toprak yüzeyine taşınmasına ve yüzey toprağın

mikroelementler yönünden varsıllaşmasına yardımcı olurlar. Chandler (1947) tarafından rapor

edildiğine göre yoncanın yeşil gübre bitkisi olarak kullanılması sonucu elma ağaçlarında

çinko noksanlığı göreceli olarak daha az görülmekte yada noksanlık belirtileri hiç

görülmemektedir. Bu durum yonca bitkisinin elma ağaçları için ek çinkoyu yararlı hale

getirdiği şeklinde açıklanmıştır. Yeşil gübre bitkilerinin toprakların CO2 kapsamlarını artırdığı

bilinmektedir. Kireç yönünden zengin topraklarda yetiştirilen meyve ağaçlarında kloroz

(sarılık) belirtisinin görülmemesi yeşil gübre bitkilerinin toprağın karbondioksit kapsamını

artırmasının bir sonucu olarak bitki besin maddelerinin yarayışlı şekle gelmesiyle

açıklanmıştır.

Yeşil gübre bitkileri toprak yüzeyini çeşitli etkenlere ve özellikle erozyona karşı

korurlar. Aynı zamanda azotun nitrat şeklinde yıkanıp yitmesine engel olurlar.

ORGANİK GÜBRELERİN VERİLME ZAMANI,

ŞEKLİ VE MİKTARI

HAZIRLAYANLAR

Mustafa BOZKURT Songül DALCI

Ziraat Yüksek Mühendisi Uzman Biyolog

ORGANİK GÜBRELERİN VERİLME ZAMANI, ŞEKLİ VE MİKTARI

Organik gübreler; tarımsal üretimde yetiştirilen bitkilerin bitki besin maddesi

ihtiyaçlarını sağlamaları amacıyla kullanılan ve çeşitli tarımsal faaliyetler sonucu oluşan

organik kökenli tarımsal atıklar ile, doğal kökenli organik maddelerin büyük ölçüde

değişikliğe uğratılmadan elde edilmesiyle ortaya çıkan ve bitki besin maddelerini

bünyelerinde organik bileşikler halinde bulunduran bir bitki besleme materyalidir.

Organik gübreler toprağın havalanma, su tutma, ısınma ve geçirgenlik gibi fiziksel

özelliklerini bitki yetişmesi için uygun hale getirirken aynı zamanda bitki besin maddelerinin

toprakta tutulmalarını ve yarayışlı durumda bulunmayan besin maddelerinin yarayışlı hale

geçmelerini sağlayarak toprakların kimyasal özelliklerini de olumlu şekilde etkiler. Toprağa

uygulanan organik gübreler toprakların sadece fiziksel ve kimyasal özelliklerini düzeltmekle

kalmayıp, toprağın biyolojik özelliklerini tayin eden mikroorganizma faaliyetleri üzerinde de

olumlu yönde etki yapmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı organik gübrelerin kültür

topraklarının verimliliklerinin sürdürülebilirlikleri yönünden önemleri çok büyük olup bu

nedenle bu gübrelere “toprak özelliklerini düzelten gübreler” de denilmektedir.

Organik gübrelerin verilme zamanını, gübrenin uygulanacağı toprağın bünyesi ile

gübrenin uygulanacağı bölgenin iklim şartları belirler.

Tarlaya uygulanan organik gübrelerin pulluk ile gömülerek gübre değerinde meydana

gelecek kayıpların önüne geçilir. Gübrenin toprak altına gömüleceği derinlik toprak bünyesine

bağlı olarak değişmektedir. Bitki ekildiğinde hazır besin bulabilmesi için organik gübreler

ayrışma süreleri göz önünde bulundurularak ekimden önce verilmelidir.

Organik gübreler nemli iklim şartlarında yetiştirilen bitkilerin ekiminden 4-6 hafta

önce, serin koşullarda yetişen bitkilerin ekiminden ise birkaç ay önce toprağa uygulanmalıdır.

Toprağa katılacak organik gübre miktarının belirlenmesinde toprağın yapısı, organik

madde miktarı, iklim faktörleri ve yetiştirilecek bitki çeşidi etkili olmaktadır.

Organik gübreler;

1. Ahır Gübresi

2. Yeşil Gübre

3. Kompost

4. Guanolar

5. Diğer Organik Gübreler (Kemik unu, kan tozu, deri tozu, boynuz ve tırnak tozu, deri tozu

ve tütün tozu) şeklinde olmak üzere sıralanabilirler.

AHIR GÜBRESİ (ÇİFTLİK GÜBRESİ)

Ahır ve kümes hayvanlarının katı ve sıvı dışkıları ile yataklık malzemenin

karışımından elde edilen materyallere ahır gübresi (çiftlik gübresi veya hayvan gübresi)

denilmektedir.

Ahır gübrelerinin ekimden önce toprağa verilmesi yapılan gübrelemenin etkinliğini

azaltmaktadır. Taze ya da uygun durumda çürütülmüş ahır gübresinden oldukça fazla bitki

besin maddesinin yıkanıp gitmesi söz konusu bir durumdur. Ortadan inceye değin değişen

tekstüre sahip topraklara normal düzeylerde verilen ahır gübresinden bitki besin maddelerinin

yitmesi göreceli olarak daha azdır. Bunlar sonbahar ve kış aylarında ahır gübresinin daha

güvenle verilebileceği topraklardır. Ancak bu topraklarda bitki besin maddesi göreceli olarak

daha fazla fikse edilir. Kumlu ya da meyilli topraklara, yıkanma ve erozyon nedeniyle,

ekimden çok önce ahır gübresinin verilmesi doğru değildir. Bununla beraber meyilli

topraklarda ahır gübresinin erozyonu önlediği de akıldan çıkarılmamalıdır. Tarlaya taşınan

ahır gübresinin zaman kaybedilmeden düzenli bir şekilde serilip toprakla karıştırılması

gerekir.

Ahır gübresinin verilme zamanı:

Ahır gübrelerinin en ideal uygulanma mevsimleri ilkbahar ve sonbahardır.

Uygulamanın ilkbahar veya sonbaharda olup olmayacağına, iklim ve toprak faktörleri göz

önünde bulundurularak karar verilir.

Yağışlı ve nemli iklim koşullarında gübrelerin uygulama zamanı olabildiğince ekime

yakın dönemde yapılmalıdır. Çünkü yağışlarla bitki besin maddelerinin yıkanma şeklinde

kayıpları artmaktadır. Çok sıcak ve çok kurak koşullarda ise gübreden buharlaşma ve

fiksasyonla kayıplar olabilecektir. Bu durum göz önüne alınarak gübreleme zamanı

ayarlanmalıdır.

Ahır gübresi özellikle az yağış alan bölgelerde ve ağır bünyeli topraklarda sonbahar

mevsiminde uygulanır. Çok yağış alan bölgelerde ve kumlu topraklarda ise ilkbahar aylarında

gübreleme yapılır Çünkü kumlu topraklarda parçalanma kolay olduğundan sonbaharda

verilecek gübre yıkanma ve sızma ile büyük oranda kaybolabilir.

Ahır gübresinin verilme şekli:

Ahır gübresinin toprakla karıştırılma derinliği iklime, toprağın özelliğine ve

kullanılan ahır gübresinin özelliğine göre ayarlanabilir. Genelde ahır gübresi çürümenin

normal olabilmesi için yeterli havanın bulunabileceği bir derinliğe verilmelidir. Bu derinliğin

ahır gübresinin kurumasına olanak vermeyeceği bir düzeyde olması da akıldan

çıkarılmamalıdır.

Ahır gübresinin toprakla karıştırılması veya toprak yüzeyine verilmesi yetiştirilen

bitkiye, toprak özelliğine ve gübrenin durumuna bağlıdır. Örnek olarak çayır ve meralara ahır

gübresi toprak yüzeyine serilmek suretiyle verilirken tahıllarda ahır gübresinin toprağa

karıştırılması gerekir. Öte yandan iyi çürümemiş kaba ve iri parçalardan oluşmuş ahır

gübresinin özellikle uygun derinlikte toprak altına verilmesi gerekir. Ayrıca amonyak

şeklindeki azot kayıplarını önlemek için, gübre toprak yüzeyine serildikten hemen sonra

zaman kaybedilmeden toprakla karıştırılmalıdır.

Genel bir uygulama şekli olarak ahır gübreleri hafif bünyeli topraklarda yüzeye

serildikten sonra sürümle derine , ağır bünyeli topraklarda ise yüzeye serilip hafifçe yüzlek

olarak karıştırılır.

Ahır gübresinin uygulanma miktarı:

Kullanılacak ahır gübresi miktarını öncelikle imkanlar ve işletmeden elde edilen gübre

miktarı sınırlar. Amaç imkanlar elverdiğince daha geniş alanı gübrelemektir. Yani küçük bir

alana fazla gübre vermek yerine daha geniş alana daha az gübre verilmesi yeğlenmelidir.

Genelde toprağa verilecek ahır gübresi miktarının belirlenmesinde, topraktaki organik madde

miktarı, bitki çeşidi, toprak tekstürü ve yağış miktarı dikkate alınmalıdır. Örneğin organik

maddece yoksul topraklara daha fazla ahır gübresi verilmelidir. Organik maddece yoksul hafif

tekstürlü topraklara, ağır tekstürlü topraklara oranla daha fazla ahır gübresi verilmelidir.

Hafif tekstürlü topraklara bir değil birkaç kez verilmelidir .Ayrıca fazla yağış alan yöre

topraklarına göreceli olarak daha fazla gübre verilmelidir.

Kültür bitkilerinin ahır gübrelerinden yararlanmaları da birbirlerinden farklıdır. Çapa

bitkileri kültür bitkileri arasında ahır gübresinden en çok yararlanan bitkilerdir. Buna karşın

tahıl bitkilerinin ahır gübresinden yararlanmaları çapa bitkilerine oranla daha azdır.

Tahıllardan ise çavdar ahır gübresinden daha fazla yararlanır.

Toprağa katılan 1 ton ahır gübresi, en iyi koşullarda yarısı humus haline dönüşse,

topraktaki organik madde miktarını en fazla %0.5 oranında artırabilir. Bu nedenle toprağa

verilecek gübre miktarının tespitinde dikkatli olunmalıdır. Unutmamak gerekir ki, gerek

toprak organik maddesi, gerekse katılan ahır gübresi, ülkemiz gibi kurak-sıcak iklimli

yörelerde hızla yanarak azalır. Ancak zaman içerisinde, toprağın verimliliğine katkısı büyük

olmaktadır. Kullanılacak ahır gübresi miktarı da genellikle dönüme 2- 4 tondur. Genel olarak

az ve sık gübrelemenin çok ve seyrek gübrelemeden daha iyi sonuç verdiği tespit edilmiştir.

YEŞİL GÜBRE

Toprağı zenginleştirmek üzere yerinde büyütülmüş ya da başka yerden getirilmiş yeşil

bitki materyalinin (ürün artıkları hariç) toprak altına gömülme işlemine yeşil gübreleme, bu iş

için kullanılan bitkilere de yeşil gübre denir. Yeşil gübrelemenin en önemli yararı toprağın

organik madde yönünden zenginleştirilmesidir. Özellikle ahır gübresinin az bulunduğu

yerlerde yeşil gübreleme yoluyla toprağın organik madde kapsamı arttırılmaktadır. Yeşil

gübre bitkisinin toprağa karıştırılma zamanının iyi seçilmesi, etkin bir gübreleme için

gereklidir. Bu zamanın seçilmesine yeşil gübre bitkisinin gelişme derecesi , hava şartları,

toprak özellikleri ve ekilecek kültür bitkisinin özellikleri etki etmektedir. Bitkilerin gelişme

devrelerinin farklı dönemlerinde toprağa karıştırılmalarının bırakacağı organik madde ve azot

miktarları farklıdır. Bitki gelişmesinin başlangıcında azotun yüksek, kuru maddenin düşük

ileri dönemlerde ise bunun tersinin meydana geldiği saptanmıştır. Çiçeklenme öncesinde

toprağa karıştırılacak bitki materyalinin toprağa sağlayacağı azot fazla, fakat organik madde

miktarı düşük olacaktır. Olgunluk döneminde toprağa karıştırıldığında azot oranı düşük ve

kuru madde oranı yüksektir. Özellikle organik maddeler selüloz ve lignin gibi parçalanması

güç bileşiklerin oranı arttığından organik maddenin ayrışmasını güçleştirerek yararlılığını

azaltmaktadır. Yeşil gübrenin toprağa karıştırılması için en uygun zaman azot ve organik

maddenin daha dengeli olduğu çiçeklenme dönemidir. Yeşil gübre bitkisinin toprağa

karıştırılması ile ekilecek bitkinin ekim zamanı arasında bir ilişkinin kurulması

gerekmektedir. Bitki toprağa ekildiğinde, yeşil gübre bitkisi mineralizasyonunu tamamlamış

olmalıdır.

Yeşil gübre genellikle baklagil cinsi bitkilerinden seçilir. Baklagiller havanın

azotundan yararlanarak, köklerinde azot depolayan ve toprağın azotça zenginleşmesini

sağlayan bitkilerdir. Yeşil gübre bitkileri kışlık ve yazlık olmak üzere iki sınıfa ayrılabilir.

Tüylü fiğ, kırmızı üçgül, arap yoncası ve bezelye kışlık baklagiller içerisine girerken ; çavdar,

buğday, çim, yulaf ve arpa kışlık baklagil olmayan yeşil gübre bitkileri sayılabilir. Buna

karşın yonca, taşyoncası, çayır üçgülü, soya fasulyesi ve börülce yazlık baklagiller sınıfına

girerken; yulaf, arpa, yazlık buğday, kara buğday, darılar, mısır ve gökdarı gibi baklagil

olmayanlar yeşil gübre sınıfında yer alabilirler.

Yeşil gübrenin uygulanma şekli:

Yeşil gübreler esas bitki, ara bitkisi ve üst bitki olmak üzere üç şekilde uygulanabilir.

Esas bitki olarak yeşil gübreleme pek uygulanmaz. O yıl yalnız yeşil gübre bitkisi

ekilir ve toprağa gömülür. Fakir kumlu yada kurak bölgelerde uygulanır. Ülkemizde nadas

yapılan alanlara önerilebilir.

Yeşil gübre bitkisi güzün ya da erken baharda ekilir ve en geç mayıs ayında toprağa

devrilir. Böylece, yeterli nem varken çürüme olsun ve sonbaharda ekim yapılabilsin.

Ara bitki olarak iki şekilde uygulanır:

-alta ekim,

-anıza ekim

Alta ekimde yeşil gübre bitkisinin ilk gelişmesi yavaş olmalıdır. Esas bitki olan tahıl

ile birlikte ekilir; tahılın hasadından sonra gelişmesini sürdürerek güzün devrilir ve gömülür.

Bu özellikle hasattan sonra yağış düşmeyen alanlar için önerilmektedir.

Anıza ekim ancak yağışı bol yerlerde uygulanabilmektedir. Bu durumda esas bitki

hasat edilir edilmez vakit geçirmeden anıza yeşil gübre bitkisi ekilmeli ve yeterli gelişme

sağlandıktan sonra gömülmelidir.

Anıza ekim, (ikinci bir sürüm ve ekim gerektirdiği için) alta ekimden daha pahalıdır.

Ancak yabancı otlarla mücadele yönünden tercih edilebilir.

Üst bitki olarak uygulamada, mevcut olan bir yeşil gübre bitkisi üzerine asıl bitki

ekilir. Fazla kumlu topraklarda uygulanmaktadır. Tahıl kalktıktan sonra bozulan anıza birer

sıra arayla lupin ekilmekte, gelişen lupinlerin arasına çavdar ekilmekte bu suretle kumlu

toprağın sıkışması, suyu daha fazla tutması ve bağlanan azottan yararlanma amaçlanmaktadır.

Yeşil gübreler tek uygulandığı gibi karışık olarak da uygulanmaktadır. Bu durumda

derin köklüler ile yüzlek köklüler, tahıllar ile baklagillerin karıştırılması tercih edilmelidir.

Yeşil gübre bitkileri çok çeşitlidir. Seçilecek yeşil gübre bitkisinin toprak, iklim ve

yetiştirme şartlarına uygun olması gerekir. Yeşil gübre bitkisini seçerken dikkat edilmesi

gereken hususlar şunlardır: Yem bitkisi olarak değeri, toprağa kazandıracağı organik madde,

baklagil ise toprağa kazandıracağı azot miktarı, tohumluk fiyatı , köklenme durumu ve toprak

istekleri gibi hususlardır.

Yeşil gübre miktarı:

Yeşil gübre için baklagil olan ve olmayan bitkiler için kullanılacak tohum miktarı,

normal saman ve dane üretimi için kullanılan tohum miktarından azıcık fazla tutulabilir. Yeşil

gübre bitkisi olarak yetiştirilecek çavdar ve kışlık buğday için dekara 10-13.5 kg; yulaf ve

arpa için bu miktar ise13.5-17 kg arasında değişir.

Tüysüz fiğ, kışlık buğday veya çavdar ile karışık ekilecekse ; tüysüz fiğ için 3.5 kg; tahıllar

için ise dekara 6.5-10 kg tohumluk kullanılmalıdır. Çayır, otlu ve küçük tohumlu bitkiler için

kullanılacak tohumluk miktarı normalden fazla tutulabilir.

Yeşil gübrenin verilme zamanı

Yeşil gübre bitkisinin toprak altına getirilmesi zamanı çok önemlidir. Çünkü bitkinin

gelişmesinin değişik devrelerinde toprak altına getirilmeleriyle topraktan sağlanan gerek kuru

madde, gerekse azot miktarları birbirlerinden çok farklı olmaktadır. Yeşil gübre bitkisinin

gelişmesi ilerledikçe belki bitkinin kuru madde miktarı artacak ama azotu azalacaktır. Oysa

yeşil gübrelemeden amaç, toprağı hem kuru madde hem de azotça zenginleştirmektir.

Bundan dolayı, yeşil gübre bitkileri henüz yeşil ve sulu halde iken yani çiçeklenme

devresinde kesilmeli ve toprak altına gömülmelidir. Genellikle baklagillerde çiçeklenme %10

olduğu; baklagil olmayanlarda ise başağa kalkmadan hasat yapılır. Şayet tahıllarda başak

teşekkül etmiş olduğu bir devrede hasat yapılmışsa toprağa mutlaka azotlu gübre ilave

edilmelidir.

Yeşil gübre bitkisi diskaro ile parçalanıp derin sürülerek toprağa gömülür. Sonra disk

ve tırmık geçirilir. Sürgü geçirilir ve toprak bastırılır. Gömme esnasında toprak ağır tavlı

olmalıdır.

Yeşil gübre bitkisi toprak altına verildikten sonra ,yağmur yağar veya sulama yapılırsa

daha iyi sonuç verir. Aksi halde toprak kurur, yeşil gübre bitkisinin parçalanması gecikir ve

esas bitkinin çimlenmesi zorlaşır, gelişmesi gecikir ve ürün miktarında düşme olur.

Gömüldükten sonra sulamayla tava geldiğinde 1-2 defa disk veya tırmık geçirilir.

Yeşil gübre bitkisinin genel olarak 20 cm. derinliğe verilmesi yerinde olur. Hafif

topraklarda derinlik 40 cm’e kadar olabilir. Yeşil gübre bitkileri, genel olarak hafif

topraklarda ilkbaharda, ağır topraklarda ise sonbaharda toprak altına getirilmelidir.

KOMPOST

Kompost, tek çeşit veya çeşitli organik artığın; toprakla birlikte veya yalnız olarak

yığılarak çürütülmesi ve yanarak toprakta dağılır hale gelen materyalin bahçe veya saksıda

kullanılır hale gelmesine denmektedir.

Tarımsal işletmelerde ortaya çıkan veya işletme dışından temin edilen her türlü

organik artığın çürütülmesi ile elde edilen bir organik materyaldir. Kompostlar işletme ve

ticaret kompostları olarak elde edilebilirler. Kompostlar su tutma kapasiteleri yüksek, hacim

ağırlığı düşük, bitki besin elementleri içeren ve organik madde içeriği yüksek olan

materyallerdir. Kompostlama sırasında elde edilecek materyale amonyak, süper fosfat ve

kireç katılarak kompost materyalinin gübre değerinin arttırılması sağlanır.

Kompost, özellikle iyi bir şekilde çürütülmüşse koku yapmamakta ve bulaşık artıkları

içermemektedir. Kompost oluşumu için gereken süre, fazla sulu artıklarda 4-6 hafta olduğu

halde, odunsu ve güç çözünen madde için 1 yıl veya daha uzun olabilir. Çürümeyi

kolaylaştırmak için kompost yığınının birkaç kez aktarılması karıştırılması yararlı olmaktadır.

Ahır gübrelerinin kullanılma zamanları ile benzerlik göstermektedirler. Kompost

materyali uygun düşen yaz ve güzün toplanıp yığılmakta, kışın kompostlaştırılmakta ve erken

baharda kullanılmaktadır.

GUANOLAR

Deniz kuşlarının veya diğer deniz hayvanlarının dışkı ve cesetlerinin zamanla

birikmesinden oluşmuş doğal gübrelerdir. Cıvık yapılı ve sudan hafif bir maddedir. Geç

ayrıştığı için ekimden önce toprağa atılır. Guanoda bulunan azotun büyük bir bölümü bitkiye

yarayışlı haldedir. Toprağa karıştırılma sonucu güç yarayışlı haldeki azot da yarayışlı hale

geçer. Fermantasyon sonucu kimi guanolarda azotun tamamına yakın bölümü yiter. Böyle

durumlarda guanonun fosfor kapsamı yüksektir. Bunlara fosfotik guanolar denir ve bunlardan

fosforlu gübre üretiminde yararlanılır.

DİĞER ORGANİK GÜBRELER

a. Kan Tozu

Kan tozu mezbahalarda hayvan kesiminden arta kalan kanların kurutulmasıyla elde

olunur.100 kg sıvı kandan yaklaşık 20-25 kg kuru kan elde edilir. Kuru kanın azot kapsamı

%8-14, fosfor kapsamı %0.3-1.5 ve potasyum kapsamı da %0.5-0.8 arasında değişmektedir.

Kan tozunda yüksek düzeyde bulunan azot organik şekilde olduğundan bitkiler bundan

kolaylıkla yararlanamazlar. Bu nedenle kan tozunun ekimden bir süre önce toprağa verilmesi

ve azotun mineralize olmasının sağlanması gerekir. Pratikte genellikle hayvan yemlerine

karıştırılarak değerlendirilmektedir. Bu şekilde değerlendirilmesinin, gübre olarak

kullanılmasından daha ekonomik olduğu saptanmıştır. Çiçekçilikte de çiçek büyüklüğü ve

rengi üzerine etkili olduğu için kullanılmaktadır.

b. Boynuz ve Tırnak tozu

Hayvan kesiminden arta kalan boynuz ve tırnakların öğütülmesiyle elde edilir. % 10-

15 arasında azot ve % 1 den az fosfor içermektedir. Bu çeşit gübrelerin toprakta parçalanması

güç ve zaman almaktadır. Gübre olarak kullanılması halinde ekimden çok önce toprağa

verilmesi gerekmektedir. Daha çok bahçe tarımında kullanılmaktadır.

c. Deri Tozu

Her türlü deri işlenen yerlerde arta kalan materyalin öğütülmesiyle elde edilir. Toprakta çok

zor ayrıştığından deri tozunun gübre değeri çok düşüktür. Bunun sonucu olarak bitkiler bu

gübredeki azottan faydalanamazlar. Çiçekçilikte kullanılır fakat daha ziyade kompost

yapılmak suretiyle değerlendirilir.

d. Tütün tozu

Tütün işleyen fabrikalarda biriken ince tozlardır. Bunlar doğrudan doğruya

kullanılmaksızın daha ziyade kompost yapımında kullanılırlar.

HAYVANSAL GÜBRE YÖNETİM PLANLARI

Hazırlayanlar:

Dr. Haydar POLAT

Ziraat Yük. Müh.

R.Murat PEKER

Ziraat Yük. Müh.

HAYVANSAL GÜBRE YÖNETİM PLANLARI

Organik Gübrelerin en önemlilerinden biri olan ahır gübresi (çiftlik gübresi),

genellikle inek, at, koyun, keçi vb. hayvanların katı ve sıvı dışkıları ile yataklık olarak

kullanılan sap, saman gibi maddelerden meydana gelmektedir.

Ahır gübresinin tarımdaki önemi çok eski zamanlardan beri bilinmektedir. Ticaret

gübrelerinin kullanılmaya başlandığı yakın zamana kadar çiftlik gübresi; gübreleme amacıyla

kullanılan maddelerin en önemlisi olduğu gibi bugün de tarımdaki özel değerini aynı şekilde

devam ettirmektedir.

Ahır gübresinin bileşimi hayvanların cinsine, yaşına, gördüğü işe, hayvanlar için

kullanılan yem ve yataklığın cinsine ve miktarına, gübrenin ahır ve gübrelikteki muhafaza

durumuna göre değişmektedir. Bu nedenle de çiftlik gübresi için belirli bir bileşim vermek

zordur. Bununla beraber genel olarak ifade etmek gerekirse ahır gübresinde %70-80 su, %15-

20 organik olmayan maddeler ile %0.05-0.7 azot (N), %0.2-0.3 fosfor (P2O5) ve %0.4-0.6

potasyum (K2O) bulunmaktadır. Bunlara ilave olarak ahır gübresi, küçümsenmeyecek

miktarlarda kalsiyum, magnezyum, kükürt gibi makro bitki besin maddeleri ve az miktarda da

mangan, çinko, bakır, demir, bor ve molibden gibi iz elementleri içerir.

Çiftlik gübresinin değerini sadece ihtiva ettiği besin maddeleri ile ölçmek doğru

olmaz. Çünkü gübreleme amacı ile kullanılan çiftlik gübresi bitkiye yalnız besin maddeleri

vermekle kalmaz aynı zamanda bitkinin daha iyi bir şekilde gelişmesi için toprağın yapısını,

canlılığını, su ve besin maddesi tutma özelliğini, kolay işlenmesini ve çabuk tava gelmesini

teşvik eder

Çiftlik gübresinden beklenen faydanın tam olarak elde edilebilmesi için gübrenin katı ve

sıvı kısımlarının hiçbir kayba uğramadan tamamının tarlaya verilmesi gerekmektedir. Bu ise

pratikte genellikle mümkün olmamaktadır. Ya gübrenin sıvı kısmı ahırda iyi ve yeterli

yataklık kullanılmadığı için kaybolmakta, ya gübre yığınlarının dışarıda açıkta bulunması

nedeniyle suda eriyebilen bitki besin maddeleri yağışlarla yıkanarak uzaklaşmakta, ya da

gübrenin olgunlaşması sırasında meydana gelen azot gaz halinde uçarak kaybolmaktadır.

1- HAYVAN GÜBRESİNİN MUHAFAZASI VE OLGUNLAŞTIRILMASI

(İHTİMARI)

Hayvan gübresinden beklenen faydaların sağlanabilmesi için bunun belli bir süre

bekletilmek suretiyle gerekli ayrışmanın yani olgunlaşmanın tamamlanması gerekir. İşletme

şartlarına bağlı olarak hayvan gübresi birkaç günden altı aya kadar bekletilebilir. Gübre bu

bekleme süresinde belirli değişmelere uğrar. Hayvan gübresinin olgunlaşması diğer bir

deyimle fermantasyonu gübrenin ayrışmaya uğramak suretiyle çürümesidir.

Hayvan Gübresinin Muhafaza Metotları

a- İçeride (ahırda) muhafaza

Gübrenin değeri bakımından ideal bir muhafaza şeklidir. Çünkü bu şekilde yeteri kadar

yataklık kullanılmak şartıyla sıvı dışkı kaybı söz konusu olmadığı gibi ayrışma (İhtimar)

tamamıyla havasız şartlarda cereyan etmektedir. Bu ise gübrede gerek organik madde ve

gerekse azot kaybını minimum dereceye indirmektedir. Bu durumda yıkanma söz konusu

olmadığından besin maddeleri kaybı olmamaktadır. Ancak bu şekilde muhafaza hayvan

sağlığı ve dolaylı olarak insan sağlığına olumsuz etki etmektedir.

b- Dışarıda muhafaza

Ahırdan çıkarılan taze gübre ya gelişi güzel muhafaza edilir, ya da toplu bir halde muntazam

bir şekilde muhafaza edilir. Bunun için dışarıda muhafaza edilen hayvan gübrelerinin ihtimarı

dağınık ihtimar ve toplu ihtimar olarak yapılır.

b1- Dağınık ihtimar; Gübrenin gübrelikte veya avlunun herhangi bir yerinde gelişi güzel bir

şekilde bekletilmesidir. Bu şekilde gübrenin ihtimarı homojen olamaz. Çünkü bu durumdaki

gübre yığınlarının bazı kısımlarının ıslak ve sulu olmasına karşılık bazı kısımları gevşek ve

kuru kalmaktadır. Bu nedenle gübre yığınının kuru kısımlarında aerobik, ıslak kısımlarında

anaerobik ayrışma söz konusu olduğundan gübrede homojen bir olgunlaşma sağlanamaz.

b2- Toplu ihtimar; Ahırdan çıkartılan taze gübrenin gübrelikte toplu ve muntazam bir

şekilde muhafaza edilmesidir. Toplu ihtimar soğuk ve sıcak ihtimar olarak ikiye ayrılır.

b2-1Soğuk ihtimar; Ahırdan çıkarılan ve gübreliğe getirilen gübrenin ıslatılarak derhal

sıkıştırılmasıdır. Bu şekilde gübrenin ihtimarı tamamiyle havasız şartlarda cereyan etmekte ve

gübre yığınının ısısı çok fazla yükselmemektedir. Soğuk ihtimarda olgunlaşmanın başından

sonuna kadar şartlar genellikle aynı olduğundan bu şartlarda yaşayabilen

mikroorganizmaların faaliyeti aynı şekilde devam eder.

b2-2 Sıcak ihtimar; Gübreliğe getirilen gübre önce yaklaşık olarak 80 cm’lik tabaka halinde

hiç sıkıştırılmadan bırakılır. Böylece gübrenin ihtimarı havalı şartlarda cereyan edeceğinden,

yığının ısısı hızla yükselir. Bu ısı yaz aylarında 24, kış aylarında 48 saatlik bir sürede 60-

650C’yi bulmaktadır. Gübre yığınının ısısı bu dereceye yükseldiğinde gübre ıslatılıp iyice

sıkıştırılır. Sıcak ihtimarda ilk önce yüksek ısıya dayanabilen ve aerob olan

mikroorganizmalar kalmakta, diğerleri ölmektedir. Sonra gübrenin ıslatılıp sıkıştırılması ile

bu mikroorganizmalarda yok olmakta, böylece gübrede hemen hemen hiç mikroorganizma

kalmadığından, mikroorganizma faaliyeti sona ermektedir. Bu nedenle gübrede meydana

gelen gerek organik madde ve gerekse mineral besin maddesi kaybı soğuk ihtimara oranla

daha az olmaktadır.

2- AHIR GÜBRESİNİN OLGUNLAŞTIRILMASI SIRASINDAKİ DEĞİŞİMLER

Organik ve inorganik bileşimi nedeni ile heterojen bir yapı gösteren ahır gübresinde çok

sayıda çeşitli mikroorganizmaların etkisiyle gübrenin saklandığı koşullara bağlı olarak önemli

kimyasal değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu kimyasal değişiklikler aşağıda özetlenmiştir.

A- Azotlu Bileşiklerdeki Değişmeler

Ahır gübresinde azot, asal olarak üre, hazmolamaz protein ya da mikrobiyal dokular

şeklinde bulunur. Üre kolayca hidrolize olarak amonyum karbonata dönüşür. Bu tepkime

yaklaşık 5 gün içinde tamamlanır. Kararlı olmayan amonyum karbonattan da aşağıdaki

formülde gösterildiği gibi amonyak gazı ve karbondioksit oluşur. Ahırlarda hissedilen yoğun

amonyak kokusu bunun en açık kanıtıdır. Yüksek sıcaklık ve alkali ortamlarda bu tepkime

çok hızlı cereyan etmektedir.

CO(NH2)2+2H2O ------- (NH4)2CO3

(NH4)2CO3 ------- 2NH3+CO2+H2O

Kuruma ile amonyum karbonat çözeltisinin yoğunlaşması nedeniyle amonyak kaybı

hızlanır. Donma sonucu da kristalleşme nedeniyle, amonyum karbonat çözeltisinin

yoğunluğunun artmasıyla amonyak kaybı artar.

Ahır gübresinde bağımsız şekle dönüşen amonyak, ya nitrifikasyona uğrar, ya da yataklık

tarafından adsorbe edilir. Nitrifikasyon için oksijene ihtiyaç vardır. Bu oksijen gübre yığınının

atmosfere yakın kısımlarında bulunur. Gübre yığını sıkıştırılınca bu olanak da ortadan kalkar.

Bu arada iyi havalanan gübre yığınlarında yüksek sıcaklık (50-60oC) oluşur ki bu sıcaklık

nitrifikasyonda görev alan mikroorganizmaların ölümüne yol açar. Gübre yığınının atmosfere

yakın kısımlarında oluşan nitratlar çoğu kez yıkanma sonucu yığının içine doğru taşınır.

Nitratlar burada anaerobik koşullarda mikroorganizmaların etkinliği ile denitrifikasyona

uğrar. Denitrifikasyon sonucu oluşan azotun kaybı da önemli düzeylere ulaşabilmektedir.

Hayvan dışkılarındaki hazmolamaz protein ileri düzeydeki parçalanmaya karşı daha

dayanıklıdır. Buna rağmen bazı mikroorganizmalar gerek aerobik gerekse anaerobik şartlar

altında bu bileşikleri de parçalayabilirler. Bu bileşiklerden bir bölümü amonifikasyona

uğrarken, bir bölümü de mikrobiyal proteine dönüşür. Bu arada proteinlerin parçalanmaları

sonucu kötü kokulu indol, merkaptan, hidrojen sülfür ve aminler oluşur.

B- Karbonhidratlardaki Değişmeler

Ahır gübresinin katı bölümünde fazla miktarda selüloz, hemiselüloz, lignin ve öteki

bileşiklerle hazmolmadan dışkı içinde atılan mirobiyolojik parçalanmaya dayanıklı maddeler

bulunur. Sap, saman vb. gibi yataklık maddeler fazla miktarda selüloz ve hemiselüloz ile az

miktarda kolay parçalanabilen şeker, nişasta ve proteinleri içerirler. Gübrelerin saklanması

sırasında lignin ve proteinin birleşmesi sonucunda humus adı verilen ve güç parçalanan lignoproteinat

kompleksi oluşur.

Karbonhidratların parçalanma oranları ile parçalanma sonucu oluşan ürünlerin cins ve

nicelikleri birinci derecede havalanma durumuna bağlıdır. Havalı şartlarda karbonhidratların

parçalanmaları sonucunda karbondioksit, su ve sıcaklık şeklinde enerji açığa çıkar.

Havalanmanın iyi, nemin bol ve sıcaklığın yüksek olduğu şartlarda (aerobik) parçalanma hızlı

bir şekilde cereyan eder.

Anaerobik şartlar altında karbonhidratların parçalanmaları çok yavaş olduğu gibi oluşan

ürünlerde farklıdır. Bu şartlarda genellikle karbondioksit, metan, hidrojen ile asetik, bütirik ve

süt asitleri gibi uçucu organik asitler oluşur. Anaerobik şartlar altında karbonhidratların

parçalanma ürünleri asit tepkimelidir. Bu nedenle gübrenin pH’sı asit yöne doğru

değiştiğinden gaz şeklinde amonyak kaybı da önlenir. Ahır gübresinin anaerobik şartlarda

ihtimarı ile azot kaybı göreceli olarak azaltılabildiği gibi kuru madde kaybı da azalır.

C- Mineral Maddelerdeki Değişmeler

Fosfor çoğunlukla katı dışkı içinde organik ve inorganik şekillerde bulunur. Ahır

gübresinin mikrobiyolojik parçalanması anında organik fosfor bileşikleri bitkiye daha yararlı

olan inorganik bileşiklere dönüşür. İhtimar edilmiş gübrede bitkiye yarayışlı fosfor genelde

amonyum fosfatlar ve monokalsiyum fosfatlar şeklinde bulunur. Kuşkusuz yarayışlı fosforun

az bir bölümü ihtimar anında mikroorganizma proteinine sentezlenerek bitkiler tarafından

yararlanılamaz şekle dönüşür.

Ahır gübresindeki potasyumun büyük bölümü suda çözünebilir şekilde olup, bundan

bitkiler kolaylıkla yararlanır. Suda çözünemez potasyum, kalsiyum ve magnezyum bileşikleri

de ihtimar anında bitkiye yarayışlı şekle dönüşür. Anılan elementlerin hiçbiri azot gibi gaz

şeklinde kaybolmaz. Bu elementlerde kayıp yalnızca yıkanma sonucu ortaya çıkar.

3- AHIR GÜBRESİNDEKİ KAYIPLAR

Ahırda ya da ahırdan çıkarıldıktan sonra gereken dikkat gösterilmez ve yeterli önlemler

alınmazsa, tarlaya taşınmadan çok önce ahır gübresi değerini büyük ölçüde yitirir.

A- Sıvı Dışkıdaki Kayıplar

Ahır gübresinde sıvı dışkının kaybı, bitki besin maddeleri yönünden önemli bir sorundur.

Yeterli yataklığın kullanılmaması halinde sıvı dışkı, ahırın tabanından ve gübre yığınının

altından sızarak önemli ölçüde kaybolur. Ahır gübresinde bulunan bitki besin maddelerinin

yaklaşık yarısının sıvı dışkı içerisinde olması ve bu bitki besin maddelerinin de bitkiye

yarayışlı olduğu düşünüldüğünde ortaya çıkan kaybın önemi daha da belirginleşir.

B- Yıkanma Şeklinde Kayıplar

Ülkemizde çoğunlukla tarım işletmelerinde gübre ahırın ufak bir penceresinden dışarı atılır ya

da yağmur ve hava koşullarının etkisinde kalacak şekilde doğrudan açıkta bırakılır.

Ahırdan çıkarılan gübre açıkta ufak ve gevşek yığınlar şeklinde bırakıldığı zaman

yıkanarak kayıp büyük boyutlara ulaşır. İklim koşulları ile yığının durumuna da bağlı olarak 6

aylık süre içerisinde ahır gübresi gübre değerinin yaklaşık yüzde ellisini yitirmektedir.

Ahır gübresinden yıkanarak kaybolan bitki besin maddeleri ise bitkiler tarafından çok

kolay yararlanılabilir şekilde bulunanlardır. Yıkanma ile yalnızca sıvı dışkı değil, katı dışkı

içinde çözünebilir şekilde bulunan azot, fosfor ve potasyum da kaybolur. Aynı şekilde

çözünebilir organik madde de önemli düzeyde kayba uğrar.

C- Gaz Şeklinde Kayıplar

Buharlaşma sonucu gaz şeklindeki kayıplar esas olarak gübrenin azot ve organik madde

kapsamında görülür. İhtimarın ilk aşamasında çoğunlukla amonyum karbonat ve bikarbonat

oluşur. Bu amonyum bileşikleri durağan olmadıklarından gaz şeklinde amonyak kaybı

kolaylıkla oluşmaktadır. Amonyak kaybı amonyum karbonat konsantrasyonu ve sıcaklığa

bağlı olarak artmaktadır.

Normal sıcaklıkta ve pH 7’de ya da biraz altında azot kaybı göreceli olarak azdır. Gevşek

gübre yığınlarında aeorobik ihtimar sonucu oluşan yüksek sıcaklık amonyak kaybının çok

hızlı olmasına yol açar. Aynı şekilde donma sonucu suyun kristalizasyonu ile çözelti

konsantrasyonunun artması nedeniyle de amonyak kaybı artar.

Hava hareketi de gaz şeklinde amonyak yitmesini önemli ölçüde arttırır. Hava cereyanı

suyun buhar şeklinde yitmesini hızlandırırken suyun amonyağı tutma kapasitesini azaltır.

İhtimar anında gübrenin organik maddesinde önemli kayıplar oluşmakta ve bu da

çoğunlukla karbonhidratların parçalanarak yitmesinden ileri gelmektedir. Karbonhidratların

parçalanmaları sonucu asal olarak fazla miktarda oluşan karbondioksit gaz şeklinde uzaklaşır.

İhtimar sonucu gübrede ağırlık azalması çoğunlukla organik maddenin kaybolması sonucu

ortaya çıkar. Gübrenin içerdiği fosfor ve potasyumun gaz şeklinde kaybı ya çok az olur ya da

hiç olmaz.

4- AHIR GÜBRESİNDEKİ KAYIPLARI ÖNLEMEK İÇİN ALINACAK

ÖNLEMLER

Ahır gübresinin uygun şekilde saklanmasının asıl amacı, bitki besin maddeleri kaybını

imkanlar elverdiğince önlemektir. En uygun şartlar altında bile bir miktar azot ve organik

maddenin kaybını pratikte önlemek mümkün değildir. Buna karşın gaz halinde kayıpları söz

konusu olmayan fosfor ile potasyum yönünden önemli bir sorun olmamaktadır. Gübrenin

saklanması sırasında kayıpları tamamen önlemek mümkün olmamakla beraber en aza

indirebilmek için alınması gerekli önlemler aşağıda kısaca belirtilmiştir.

A- Yataklık Kullanılması

Yataklık kullanılmasının esas amacı hayvanlar için ahırda temiz ve kuru yatacak yer

sağlamaktır. Bununla beraber yataklık idrarın akıp gitmesini önlemek, gübrenin

kullanılmasını kolaylaştırmak, bitki besin maddelerini tutarak kayıplarını önlemek ve

gübrenin bitki besin maddeleri ile organik madde kapsamlarını arttırmak suretiyle de gübre

üzerine olumlu etki yapmaktadır.

B- Gübrenin Tarlaya Doğrudan Taşınması

Kimi çiftçiler ahırdan çıkan gübreyi doğrudan tarlalarına taşırlar. Bu uygulama gübreden

olası kayıpları (özellikle yıkanma) büyük ölçüde ortadan kaldırması ve zamanın daha iyi

değerlendirilmesi yönünden önem taşır. Ancak, dışkıya geçen yabani bitki tohumlarıyla tarla

kirletilebilir, hastalık etmenleri de sorun oluşturabilir. Tarlaya doğrudan taşınan gübreler

genellikle toprak yüzeyine öbekler halinde bırakıldıklarından veya serperek

uygulandıklarından, önemli miktarlarda gaz kayıpları meydana gelir. Bunu önlemek için

taşınan gübrelerin iyi bir şekilde ihtimarından sonra toprakla karıştırılması gerekir.

C- Ahır Gübresinin Yığın Şeklinde Saklanması

Yığın şeklindeki gübrenin uygun biçimde korunabilmesi için gübre yığınının iyice

sıkıştırılmış olması, yeterli düzeyde nem içermesi, hava koşullarından en az düzeyde

etkilenmesi ve imkanlar elverdiğince yığının bozulmadan saklanması gerekir.

D- Koruyucu Maddelerin Ahır Gübresine Karıştırılması

Azot kaybını önlemek için gübreye kimyasal koruyucuların katılması giderek

yaygınlaşmaktadır. Kimyasal koruyucular, ürenin ve diğer azotlu bileşiklerin parçalanmalarını

önlemek suretiyle görev yaparlar. Koruyucu madde olarak fosforik, sülfürik ve hidroklorik

asitler gibi güçlü asitler sıkça kullanılmaktadır. Anılan asitler gübrenin tepkimesini asit

yaparak (pH’sını düşürerek) ürenin parçalanmasını önlerler ve amonyağın tuz bileşiklerine

dönüşmesine neden olurlar. Bu asitlerin pahalı olması ve uygulamadaki güçlükler nedeniyle

pratikte uygulanmaları sınırlıdır. Bunlar içerisinde fosforik asit aynı zamanda fosfor içermesi

nedeniyle diğerlerine göre daha avantajlıdır.

Kalsiyum sülfat, kalsiyum klorür ve kalsiyum nitrat gibi güçlü asitlerin kalsiyum tuzları

da koruyucu madde olarak kullanılırlar. Bunların yanında %40-50 civarında Jips içeren

normal süperfosfatta önemli bir koruyucu madde ve fosfor kaynağıdır.

5- TAZE VE OLGUNLAŞTIRILMIŞ (İHTİMAR EDİLMİŞ) AHIR GÜBRELERİNİN

KARŞILAŞTIRILMASI

A- Olgunlaşmış gübre bitki besin maddelerince taze gübreye göre daha zengindir. Çünki,

olgunlaşma sırasında toplam ağırlığın azalması gübrede bitki besin maddeleri

konsantrasyonunun yükselmesine neden olur.

B- Olgunlaşmış gübrede fosforun çözünürlüğü daha fazladır. Eğer yıkanma olmazsa ihtimar

anında fosfor ve potasyum kapsamında bir değişiklik olmaz.

C- Taze gübredeki azotun büyük bölümü suda çözünebilir şekildedir. Gübrenin organik

bölümünün parçalanması sırasında suda çözünen azotun bir bölümü mikroorganizma

proteinine sentezlenir.

D- Olgunlaşma sonucu gübrenin C/N oranı 20/1’e kadar düşer. Taze gübrede C/N oranının

yüksek olması, bitkide azot noksanlığının ortaya çıkmasına yol açar.

E- Taze gübredeki yabani ot tohumları ve hastalık etmenleri de olgunlaşma sırasında yok

olur.

Yararlanılan Kaynaklar:

Ateşalp, M. (1974). Organik Gübreler. Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Yayınları. Genel

Yayın No: 51. Teknik Yayınlar No: T.36. Ankara.

Kacar, B. (1997). Gübre Bilgisi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 1490.

Ders Kitabı No: 449. Ankara.

Ülgen, N. ve Yurtsever N. (1995). Türkiye Gübre ve gübreleme Rehberi. Toprak ve Gübre

Araştırma Enstitüsü Yayınları. Genel Yayın No: 209. Teknik Yayınlar No: T.66. Ankara.

KÜRESEL ÇEVRE FONU (GLOBAL ENVİRONMENT FACİLİTY -GEF)

KAPSAMINDA GÜBRE TAVSİYESİ PROGRAMI

Mustafa USUL, Ziraat Yüksek Mühendisi, Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü

Küresel Çevre Fonu, BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Çevre Programı (UNEP) ve

Dünya Bankası tarafından yönetilen, ortak bir çevre programıdır. Bu program dahilinde

Küçük Destek Programı (SGP) küresel çevre sorunlarına yerel çözümler geliştiren sivil

toplum kuruluşlarına (STK) mali ve faal destek veren bir programdır.

GEF ’in amacı, Küresel çevrenin korunmasıdır. Yerel ile küresel çevre sorunları, ulusal ile

uluslararası kaynaklar arasındaki bağı kurmayı amaçlar. Görevi, idaresi, yönetimi ve iç

usulleri, 1992 yılında Rio de Janerio’da düzenlenen Dünya Zirvesi çıktılarına dayanır. Dört

odak alandaki –biyolojik çeşitlilik, iklim değişikliği, uluslararası sular ve ozon tabakasının

delinmesi– projelere fon sağlayarak küresel çevre faydaları sağlamak amacı ile kurulmuştur.

Bu odak alanlara, sonraki yıllarda, toprak bozulması, kalıcı organik kirleticiler (POPs) odak

alanları da eklenmiştir.

SGP’nin odak alanları ise biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı,

toprak kaybının azaltılması, iklim değişikliği ile mücadele ve uluslararası suların

korunmasıdır.

SGP uluslararası sular odak alanında, karasal kaynaklı kirliliği azaltma amaçlı toprak

yönetimi uygulamalarını iyileştirme ve kimyasal gübre kullanımını azaltma, sucul

biyolojik çeşitlilik için kritik yaşam alanlarında ekolojik bozulmayı engelleme ve aşırı

balıkçılık ve fazla tatlı su çekimi gibi sürdürülemez kaynak kullanımlarını önleme projelerine

destek sağlamaktadır.

GEF projesinin amacına ve SGP’nin uluslararası sular odak alanında uygun olarak

projenin uygulanacağı alanda gübre kullanımını toprak analizlerine bağlı hale getirmek,

toprağın kimyasal yapısına uygun gübrelerin seçilmesi ve bitki için yeterli gübre dozunun

belirlenmesi için aşağıdaki Gübre Tavsiyesi programı geliştirilmiştir. Programın amacı ilk

önce hayvansal kökenli organik gübrenin kullanılmasıdır.

Programın Bilgisayara Kurulması

Gübre Tavsiyesi Yazılımı CD’si Bilgisayara takıldıktan sonra otomatik olarak kurulum

başlayacaktır. Eğer otomatik olarak başlatma ayarı bilgisayarınızda kapalı ise CD’ nin

içerisindeki Setup.exe dosyasını açarak işlemi başlatabilirsiniz. İşlem başladıktan sonra

ekrana aşağıdaki gibi bir menü gelecektir. OK butonuna basarak kurulumu başlatın.

Daha sonra gelen menüde klasör seçeneğini varsayılan olarak bırakıp üstte siyah okla

gösterilen butona basınız veya altta kırmızı okla gösterile “Change Directory” butonuna basıp

yüklenmesini istediğiniz klasörü seçebilirsiniz.

Daha sonra gelen menüde “Continue” butonuna basıp devam edebilirsiniz.

Yükleme Esnasında Bilgisayarınız yeniden başlatılmak isteyebilir. Uyarı verirse Tamam

butonuna basın. Bilgisayar otomatik olarak kapatıp, geri açıp kurulum işlemine devam

edecektir.

Yukarıdaki uyarı kurulumun tamamlandığını belirtmektedir. Tamam, butonuna basıp Gübre

Tavsiye Yazılımının otomatik olarak bekleyin.

Eğer kurulum yukarıda anlatıldığı gibi gerçekleşmiyorsa. Aşağıdaki iletişim adreslerinden

teknik destek alın.

Tel: (312) 482 60 40

Faks: (312) 482 81 71

e-mail: info@webartbilisim.com

web: http://www.msn-hosting.com/gubre/

Program Kullanımı

Yeni Kayıt:

Yeni Kayıt butonuna tıklandığına. Aşağıdaki gibi bir menü ekranı gelecektir.

Analiz Formunu tek tek incelersek

1.

TOPRAK BİLGİLERİ:

Rapor Tarihi: Analizlerin Yapıldığı Tarih

Bölgesi: (Açılır kutu) Toprak analizinin ait olduğu bölge (örnek: Karadeniz bölgesi)

Tarım Şekli: (Açılır kutu) Sulu veya Kuru

Ekilecek Bitki: Toprağın alındığı yerde ekilmesi planlanan bitki

Toprak Örneği Kime Ait: Toprak örneğinin kime ait olduğu

Adresi: Adresi

Lab.No.: Verilen Laboratuar Numarası

Derinlik(cm): Toprak örneğinin alındığı derinlik (0-30)

2.

TOPRAK ANALİZ DEĞERLERİ: (Tümü Sayı olarak girilecek)

Su ile Doymuşluk (%) : Su ile Doymuşluk Yüzdesi

Toplam Tuz (%): Toplam Tuz Yüzdesi

Su ile Doymuş Toprakta pH: Su ile Doymuş Toprakta pH değeri

Kireç (%): Topraktaki Kireç Yüzdesi

Fosfor: Topraktaki Fosfor Değeri

Potasyum: Topraktaki Potasyum Değeri

Organik Madde(%): Topraktaki Organik Madde Değeri

3.

TABAN SUYU ANALİZ DEĞERLERİ:

Kirliliğe hassas bölgeler için yaptırılacak Taban Suyundaki NO³ analizinde eğer NO³

değeri 50ppm in üzerinde ise bu alanlar işaretlenecek. İşaretlendikten sonra yazılım

yönetmeliğe göre Azotlu gübre tavsiyesi yapıyor.

Hassas bölge: Ötrofik olduğu belirlenen veya gerekli önlemler alınmazsa yakın gelecekte

ötrofik hale gelebilecek doğal tatlı su göllerine, diğer tatlı su kaynaklarına, haliçler ve kıyı

sulara etki eden bölgeleri, (Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması

Yönetmeliği)

Kirliliğin Tespiti (Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması

yönetmeliği)

Madde 5 — Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı

ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca suyun ve toprağın fiziksel ve çevresel özellikleri

ile azot bileşiklerinin suda ve topraktaki miktarları dikkate alarak;

a) 50 mg/l den fazla nitrat içeren ve bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine göre önlem

alınmadığı takdirde içerebilecek olan, içme suyu amacıyla kullanılan ya da kullanılabilecek

kalitede olan tüm yüzey suları ve yer altı suları,

b) Doğal tatlı su gölleri, diğer tatlı su kaynakları, haliçler, kıyı suları ve deniz sularının

ötrofik olup olmadığını ya da bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine göre önlem alınmazsa yakın

gelecekte ötrofik hale gelip gelmeyeceği, tespit edilir.

Hassas Bölgelerin Belirlenmesi (Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların

Korunması yönetmeliği)

Madde 6 — Hassas bölgeler aşağıdaki şekilde belirlenir;

a) Bu Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten itibaren iki yıllık dönem içinde ve müteakip

dönemlerde süzülerek ve taşınarak bu Yönetmeliğin 5 inci maddesine göre belirlenen sularda

kirlenmeye neden olan bütün alanlar hassas bölgeler olarak belirlenir.

b) Hassas bölgeler en az her dört yılda bir olmak üzere, önceki belirleme esnasında

öngörülmeyen değişiklikler ve faktörler de dikkate alınarak yeniden gözden geçirilir, eğer

gerekirse revize edilir ya da ilave önlemler alınır.

4.

TOPRAK TUZ ANALİZİNİN VERİMLİLİĞE ETKİSİ

Burada ekilecek olan bitki yada ekilecek olan bitkiye benzerlik gösteren bir bitki seçilerek

bitkinin tuza karşı verimlilik yüzdesini kaç olduğu Önemli Notlar kısmından okunabilir.

5.

AHIR GÜBRESİ ANALİZ DEĞERLERİ (Tümü Sayı olarak girilecek)

ve tüm bilgiler girildikten sonra Hesapla Butonuna basılır. Yazılım, içerisindeki

veritabanında mevcut bilgileri kullanarak Verilmesi Gereken Saf Bitki Besin Maddesini kg/da

olacak şekilde hesaplar. Eğer bitkiye ait bilgi veritabanında yoksa yazılım sizden bu bilgiyi

elle girmenizi isteyecektir. Örnek azot bilgisi aşağıdaki gibi istenecektir.

6

Yazılım aşağıdaki notları ve benzerlerini toprağın analiz değerlerine göre oluşturmaktadır.

Bunları göz önünde bulundurarak gübre seçilmesi tavsiye edilir.

.

7.

Aşağıdaki bilgiler yani Azot, Fosfor ve Potasyum değerleri ve Yazılımın önerdiği Ahır

Gübresi miktarlarını sayı olarak oluşturulacak. Daha sonra yazılımın önerdiği miktara uygun

olarak çiftçinin kullanabileceği (mevcut) ahır gübresi miktarını kg/da cinsinden girmenizi

isteyecek. Bu bilgi girildikten sonra okla işaret edilen buton basılacak.

Ahır gübresinden sonra verilmesi gereken saf bitki besin maddesi (kg/da) değerleri yazılım

tarafından aşağıdaki tabloda hesaplanacak.

7.

8.

Suni Gübre Seçimi için soldaki gübre cinsi seçildikten sonra yazılım otomatik olarak size ne

kadar kullanmanız gerektiğini önerecek, bu öneriyi Azot kirliliğe yol açtığı için Azotu göz

önünde bulundurarak en uygun şekilde yapacaktır. Yazılımın önerdiği rakamın aynı değerini

ya da önerdiğinden az seçebilirsiniz. Öneriden fazlasını yazılım otomatik olarak

reddedecektir. Butonlara basıldıktan sonra bir alttaki yani fosfor gübresinden sonra potasyum

daha sonra Azot (Ekimle) ve Azot (Üst Gübre) seçeneklerini aynı şekilde doldurup Kaydet ve

Rapor Oluştur butonuna basabilirsiniz. Bu butona basıldıktan sonra Kayıt işlemi

gerçekleşecek ve girilen bilgileri içeren aşağıdaki gibi bir rapor elde edeceksiniz.

Bu kayıt daha sonra kullanılabilmek üzere kayıt edilmiştir. İstendiği takdirde Kayıt arama

menüsünden bulup tekrar düzeltme ve tekrardan raporunu görme veya yazdırma

yapabilirsiniz.

Örnek:

Referanslar:

http://www.gefsgp.net/: GEF Küçük Destek Programı, Türkiye

Sezen, Y. 1995. Gübreler ve Gübreleme. Atatürk Üniversitesi Yayınları No: 679, Ziraat   

DÜZENLEYEN

Dr. Nesime CEBEL

TOPRAK ve GÜBRE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

2005

BİTKİ BESİN MADDELERİNİN İŞLEVLERİ VE

EKSİKLİK BELİRTİLERİ

HAZIRLAYANLAR

Mehmet KEÇECİ Şule KAYA

Ziraat Yüksek Mühendisi Biyolog

Fakültesi Yayınları No: 303, Ders Kitapları Serisi No: 55. Erzurum.

TKB. 2005. Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması Yönetmeliği.

Ülgen,N.,Yurtsever, N. 1995. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Toprak ve Gübre

Araştırma Enstitüsü Yayınları. Genel yayın No: 209, Teknik Yayınlar No: T. 66.

Zabunoğlu, S., Karaçal, İ. 1986. Gübreler ve Gübreleme. Ankara Üniversitesi Ziraat

Fakültesi Yayınları No: 993, Ders Kitabı No: 293. Ankara.

alıntıdır-hazırlayanlara teşekkürler
 
 
 
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol